Organik Tarımın İlkeleri

Organik tarım sağlıklı üretim yöntemi olup, özetle aşağıdaki bazı ilkelere uymak gerekir. Bu ilkeler olmadan organik tarımın diğer bir deyişle sağlıklı tarımsal üretimin yapılması mümkün değildir. Bunlar; Organik tarımda farklı bitkisel ve hayvansal ürünler için farklı üretim yöntemleri mevcut olup bunların ortak ilkeleri şunlardır.

  • Organik üretim yapan tarım işletmelerinde doğal kökenli hammaddeler kullanılarak üretim yapılmalıdır.
  • Ham maddelerin ve diğer işletme girdilerinin çevreyi tehdit eden her türlü etkisi azaltılmalı veya bunlardan tamamen kaçınılmalıdır. Mesela organik tarımda kullanılacak fide-tohum, fidan vs. ilaçsız olmalıdır.
  • Toprağın işletilmesi ve içindeki canlı faaliyetin devamı için nöbetleşe ekim ve organik gübreleme yapılmalıdır. Bunun için çiftlik gübresi ve organik atıklardan oluşan kompost ve yeşil gübre kullanılmalıdır. Ayrıca uygun toprak işleme aletleri kullanılmalı, gereğinden fazla sayıda toprak işlemeden kaçınılmalıdır.
  • Ekolojik ortama uygun dengeli karışımlar yapılarak nöbetleşe ekimde baklagillere ağırlık verilmelidir.
  • Bitki tür ve çeşitlerinin seçiminde üretim yapılacak yerin ekolojik koşulları göz önünde bulundurmalı bu koşullara uygun dayanıklı, tohum, fidan ve hayvan kullanılmalıdır.
  • Zararlılarla mücadelede biyolojik yöntemlere başvurulmalıdır.
  • Hayvansal üretimde ise ağıl ve ahırların usluna uygun olması, beslenme ihtiyacının mümkün olduğu ölçüde işletmeden karşılanması yemlere kimyasal maddeler (antibiyotikler, kilo artırıcı katkı maddeleri vs.) katılmaması gerekir.
  • Yetiştiricilikte yem ihtiyacının karşılanmasında 1 ha alan için 1 büyükbaş hayvan düşünülmelidir.
  • Ekolojik tarımda yeter miktarda ve yüksek kalitede gıda üretmek, maksimum verimden önce gelmelidir.
  • Enerji kaynağı olarak güneş enerjisi ve rüzgar enerjisi gibi doğal enerji kaynakları olabildiğince tercih edilmelidir. Ekolojik tarım işletmelerinin kazançları, imkanları üreticiyi ve çalışanlarını tatmin etmelidir.
  • Sentetik kimyasal gübreler ve sentetik ilaçlar, depoda kuruyuculuğu artıran ve hasattan sonra olgunlaşmayı teşvik eden sentetik kimyasal maddeler, bitki ve hayvan yetiştirmede kullanılan hormonlar ve büyüme düzenleyici maddelerin ekolojik tarımda kullanımı yasaktır.
  • Ekolojik tarım sentetik ve kimyasalların kullanımını yasakladığından çiftlik gübresi, kanatlı gübresi, çiftlik ve sıvı atıkları, saman, torf, mantar üretim artığı, organik ev artıkları kompostu, hayvansal atıkların işlenmiş ürünleri, deniz yosunları ve yosun ürünleri, talaş, ağaç kabuğu, odun artıkları, tabii fosfat kayaları gübre olarak kullanılabilir.

Bitki koruma açısından ise izin verilen birtakım ilaçların yanında kükürt, bordo bulamacı, Arap sabunu kullanılabilir. Özetle Organik Tarımın Uygulanmasının Amacı; Toprak yorgunluğunu önlemek, hastalık ve zararlıların en az düzeye indirilmesi sağlanarak, yapay tarım ilacı kullanımının en aza indirilmesi, ticari gübrelerin kullanılmaması, toprak canlılarının oluşturduğu biyolojik (doğal) dengenin korunması ve devam ettirilmesi, toprak verimliliğinin sürekliliğini sağlanması, çiftlik hayvanlarına doğa koşullarında daha uygun beslenme ve yaşama olanakları sağlamak, ekim nöbeti (münavebe) yaparak toprak yorgunluğunu önlemek, hastalık ve zararlıları kontrol altına almak, anızın yakılmaması, yaban hayatının yaşam ortamını genişletilmesi şeklinde özetlenebilir.

Geleneksel ve organik tarımı karşılaştıracak olursak;

GELENEKSEL TARIM ORGANİK TARIM
1- Planlı ekim nöbeti yoktur.

2- Hastalıklar, zararlılar ve yabancı otların yok edilmesi istenir

3-Hızlı organik madde ve humus kaybı söz konusudur.

4- Toprak canlılarının yaşam ortamı  bozulur.

5- Toprak işleme düzensizdir.

6- Gübreleme maliyeti yüksektir.

 1- Planlı ekim nöbeti zorunludur.  2- Tamamen yok edilmesi istenmez  3- Toprakta organik madde birikimi.

4- Toprak canlılarının yaşam ortamı düzelir.

5- Toprak uygun şekilde işlenir. 6- Gübreleme maliyeti düşüktür.

(Hayvan ve bitki artıkları değerlendirilir)

7- Doğal yapı korunarak devamlı

7-  Doğal yapı devamlı bozulur.

8-  Yaban hayatını olumsuz etkiler.

kendisini yeniler.

8- Yaban hayatının devamını sağlar.

Genel Kurallar

Ülkemizde organik tarım, son olarak 10 Haziran 2005 tarihli ‘organik tarımın esasları ve uygulanmasına ilişkin yönetmelik ‘de belirtilen kurallara göre yapılması gerekmektedir. Daha önceki yönetmelikte ‘organik tarla tarımı karayollarının ana yollarına 1 km. fabrikalara, madencilik işletmelerine 3 km, mesafeden uzakta yapılır’ kuralı değiştirilmiştir. Buna göre ;yeni yönetmelikteki kurallara uymak kaydıyla tüm ülke sathında organik tarım metodu uygulanabilir. Karayolu, fabrika, madencilik işletmeleri gibi çevre kirliliğinden şüphe duyulan alanlarda organik tarım yapılıp yapılmayacağına, kontrol ve sertifikasyon kuruluşu veya kontrol kuruluşu tarafından karar verilir. Erozyona maruz kalan alanlarda kesinlikle organik tarla tarımı yapılmaz. Erozyon sorunu olmayan tarlalarda bile erozyona karşı kalıcı önlemler alınmalıdır.

Organik Tarımın İlkeleri

Organik tarla tarımına karar veren üretici ilk işlem olarak Kontrol ve Sertifikasyon kuruluşlarından birine başvurmalıdır. Ülkemizde Tarım Bakanlığı tarafından yetkilendirilmiş ve bakanlık adına organik ürün sertifikası veren kuruluşlar (IMO, ECOCERT-SA, ETKO, SKAL, BCS, EKO-TAR, ICEA, CERES) bulunmaktadır (Çizelge 2.). Bu kuruluşlar bağımsız kuruluşlardır.Kontrol ve sertifikasyon kuruluşu veya kontrol kuruluşu, başvuruda bulunan müteşebbisin organik tarım metoduyla üretime başlayıp başlayamayacağına karar verir. Sertifikasyon kuruluşu üretici ve üretim yapılacak yer ile ilgili dosyayı hazırlayarak Tarım Bakanlığına bildirir. Kontrol işlemi yılda en az iki kez haberli veya habersiz olarak yapılır.Bu kontrollerde gerekli hallerde TOPRAK-YAPRAK örneği alınarak analiz ettirilebilir.Üretim yönetmelikte belirtilen tüm kurallara uygun gerçekleştirilmiş ise SERTİFİKA almaya hak kazanılır.
Bir işletmede, organik tarım metodu ile üretilen ürün ile aynı tür ve çeşitten olan yada bu ürünlerden kolaylıkla ayırt edilemeyen geleneksel ürünlerle bir arada üretilemez. Pratik olarak organik üretim yapan üretici paralel üretim (hem geleneksel, hem organik) yapamaz. Ancak, çok yıllık bitkisel ürünlerin üretiminde bazı koşullara uyulmak şartıyla aynı ürünün organik ve geleneksel üretiminin ayni işletmede yapılmasına yetkilendirilmiş kuruluş tarafından izin verilir.

Organik tarıma başlanmadan önce kontrol ve sertifikasyon kuruluşunca, arazide kontrol tedbirleri alınıp, alınmayacağına karar verilir (teraslama, kontur ve şeritvari ekim ve dikim, toprak nemini koruyucu materyal kullanılması ve malçlama, budanmış dallarla veya baklagil ekim yapılarak gölgeleme, hendekleme yapılır.

Organik tarla tarımına geçiş süresinde ,geleneksel üretimden kalan bitki artıkları tarladan tamamen uzaklaştırılarak toprak hazırlanır.

Toprak hazırlamada (işlemede) toprağın alt üst edilmeden KABARTILMASI-HAVALANDIRILMASI amacıyla toprağı dipten kabartan ve yırtarak işleyen tırmık, kültivatör-kazayağı, dip kazan, çizel, dik rotavatör gibi aletler kullanılır.

Organik üretim yapılacak tarla toprağı pH 5,5-7 arasında (patates 5,5-6  ,mısır 5,5-8) biyolojik ve minerolojik yapısı ve dokusu bozulmamış olmalıdır.

Organik tarla tarımında çok fazla sayıda ve gereksiz toprak işleme yapılmamalıdır. Toprak işlemede toprağı devirerek işleyen kulaklı pulluklar en fazla 5 YIL’ da bir kullanılması gerekir. Devamlı işleme ve birikimle oluşan  taban taşı (pulluk tabanı) mevcutsa öncelikle bunun  dipkazan ile giderilmesi gerekir.

Organik tarımda toprak işlemeden beklentileri şöyle sıralayabiliriz;

  1. Toprağı organik madde ve bitki besin elementleri yönünden zengin tutma,
  2. Gerektiği kadar toprağı işleme,
  3. Yüksek verim yerine kaliteyi tercih etme,
  4. Enerji kaynaklarının kullanımında olabildiğince tasarruf şeklinde özetlenebilir. Buna göre, ekolojik tarımda toprak işlemeden beklenenler de aşağıdaki şekilde sıralanabilir;
    • Toprak işleme, toprakta su ve rüzgar erozyonuna yol açmamalı,
    • Toprak içindeki organizmaların yaşamalarına uygun en iyi ortamı hazırlamalı,
    • Topraktaki makro ve mikro besin elementlerinin kaybolmasını önlemeli,
    • Toprakta sıkışmayı önlemeli, bitkinin kök gelişimine uygun ortamı hazırlamalı,
    • Toprağa verilecek materyalin toprak altına ve özellikle kök bölgesine verilmesini sağlamalı,
    • Pulluk gibi toprağı devirerek işleyen aletler mümkün olduğunca az kullanılmalı, bunun yerine çizel, kültivatör gibi toprağı devirmeden işleyen aletler tercih edilmelidir.

Tarımsal üretimde kullanılan toprak işleme tekniklerinin bazıları ekolojik tarımın isteklerine cevap verecek durumdadır. Ancak bu tekniklerin hangisinin kullanılması gerektiği konusunda verilecek kararda üretimi yapılacak bitkinin cinsi ve agroteknik özellikleri, arazinin konumu ve erozyon etkisinde olup olmadığı, toprak yapısı ve nem durumu vb. gibi kriterler etkili olmaktadır. Buna göre de, uygun toprak işleme sisteminin seçilmesi önem taşımaktadır.

Ekimden önce mutlaka toprak analizi yapılmalı ve buna göre toprağın organik madde ile mikroorganizma oranları, baklagil yetiştirme, kompost, yeşil gübreleme gibi yöntemlerle arttırılmalıdır.

1.2. Tohumluk

  • Tohum, genetik olarak yapısı değiştirilmemiş (GDO-GMO), döllenmiş hücre çekirdeği içindeki DNA dizilimine dışarıdan müdahale edilmemiş, sentetik pestisitler, radyasyon veya mikrodalga ile muamele görmemiş biyolojik formunda olmalıdır.
  • Tohumlar, bölgenin toprak ve iklim koşullarına uygun, mümkünse hastalık ve zararlılara dayanıklı olmalıdır.
  • Ekolojik tarımda, şartlara uygun organik tohum bulunamaması halinde ilk aşamada kullanılacak tohum geleneksel olacağı için mutlaka, müsaade edilen ilaçlar haricinde tohumun ilaçlanmamış yada herhangi bir kimyasal ile müdahale edilmemiş olması gerekmektedir. İlk yıl ekilen geleneksel tohumlar organik olarak yetiştirilir, buradan elde edilen tohumlar organik üretimde kullanılır.
  • Organik tohumluk çeşitler pazar-piyasa koşullarına uygun olmalıdır. Tarımsal açıdan  yetiştirilen çeşitlerin olum gruplarının (yetişme sürelerinin) bölgenin ekolojik koşullarına uygun olması gerekir.
  • Selektörler’ den geçirilerek temizlenmiş tohumluk kullanılırsa; yabancı ot tohumlarının daha başlangıçta tarlaya ekilmeleri önlenmiş olur.
  • Organik Buğday tarımının yapıldığı bölgelerde, her bir üretici kendi organik tohumunu üretmek için uğraşmamalı, ilgili firmalar kontrollü olarak organik buğday tohumunu yetiştirerek üreticinin tohumunu  sağlamalıdır.

1.3. Geçiş Dönemi

Organik tarla tarımına geçiş dönemi, ekolojik yönetimin başlamasından (organik üretime başlanmasından) ekolojik ürünün belgelendirilmesine kadar geçen dönemi kapsar. Bitkisel üretimde organik tarıma başlanmasından on iki ay sonra elde edilen ürünler  GEÇİŞ SÜRECİ  ÜRÜNÜ olarak değerlendirilir Geçiş süreci tek yıllık bitkiler ile mera ve yem bitkilerinde İKİ YIL çok yıllık bitkilerde ise ÜÇ YIL’ dır. Ancak, geçiş dönemi başlangıcından önce, aşağıdaki uygulamalar yapılmış ise bu geçiş süresi, yetkili kuruluşun izni ile kısaltılabilir:  § Hiç işlem görmemiş, bakir topraklarda nadas uygulanmış tarlalarda üretim yapılacak olması,

  • Geleneksel üretimde, organik tarımda kabul edilen girdilerin kullanılması,
  • Kullanılan zirai mücadele ilaçlarının parçalanma sürelerinin çok kısa olması,
  • Yeterli miktarda organik hayvan gübresi temin edilememesi halinde, organik tarım metoduyla hayvancılık yapmayan işletmelerden sağlanan ve sentetik katkı maddesi içermeyen hayvan gübreleri % 25 oranında kullanılabilir.Tavuk gübrelerinin kullanımında dikkatli olunmalıdır.Tavuk gübresi azot içeriği bakımından diğer çiftlik gübrelerine nazaran daha kıymetlidir. Nem içeriği az ve kuru madde miktarı yüksektir. Ancak, doğrudan kullanılması durumunda bitkide yanmalara neden olabilir. Bu sebeple ya toprağa az miktarda uygulanarak veya sap, saman, turba ve yosun ile karıştırılarak bitki besin düzeyi seyreltilip kullanılabilir. Organik tarımda kullanılabilecek  tavuk gübreleri, kafes tavukçuluğu yapılan  işletmelerden (yüksek oranda antibiyotik ve hormon kullanıldığından) elde edilmemelidir. Genelde tavukların tabii ortamda yaşamlarını sürdürdükleri işletmelerin gübreleri  organik gübrelemede kullanılabilir.
  • Kullanılan hayvan gübrelerinde C:N oranının 20’nin altında olması tavsiye edilir (en uygun değer 12:1 olup, karbon oranı yükseldikçe gübrenin toprakta çözülmesi de o kadar geç olacaktır).
  • Olgunlaşmamış gübrelerin kullanımı, yabancı ot problemini arttırır (içlerinde taşıdıkları yabancı ot tohumları nedeniyle). Uygun–yeterli olgunlaşmış hayvansal gübrelerin pahalı oluşu her istenildiğinde yeterli miktarda bulunmayışı bu gübrelerin kullanımını sınırlandırmaktadır.
  • Toprak koşulları ile topraktaki veya bitkideki besin maddelerinin yararlılığının artırılması için Ülkemiz tarımsal üretiminde genel olarak kullanımına izin verilmiş olan mikroorganizma preparatları yetkilendirilmiş kuruluşun onayı ile kullanılabilir.

1.4. Ekim Nöbeti

Tarım ve Köyişleri Bakanlığının hazırladığı organik tarım yönetmeliğinde bitkisel ürünlerin yetiştirilmesinde; toprak verimliliğinin arttırılması ve devam ettirilmesinde dikkat edilecek hususların başında çok yıllık ekim nöbeti uygulamaları ve ekim nöbetinde yeşil gübreleme, derin köklü bitkilere ve çapa bitkilerine yer verilmesi önemle belirtilmektedir. İlgili yönetmelikte, hastalık, zararlı ve yabancı otların  kontrolü amacıyla uygun rotasyon programı hazırlanması gerektiği de belirtilmektedir. Geleneksel tarımda çoğu zaman ihmal edilebilen ekim nöbeti, organik tarımda çok amaçlı olarak uygulanmaktadır.

İlimiz üreticisi genelde ekim nöbeti  yapma alışkanlığına sahip değildir. Aynı meyvesinden yararlanamayacağı bitkileri ekme alışkanlığı yoktur. Çok yıllık bitkilerin altına yeşil gübre bitkisi ekme veya tarla bitkilerinde ekim nöbeti  uygulama oldukça zor olmaktadır. Firmanın satın almayacağı ürünü aynı parselde ekolojik olarak ekmek istememektedir. Buğdayı almayacaksınız, neden ekolojik ekelim diyor.

Münavebe, arapça bir kelime olup, sıra, nöbet anlamına gelir. Bölgenin iklim ve toprak özellikleri dikkate alınarak, en yüksek ve en kaliteli üretimi sağlamak amacıyla değişik kültür bitkilerinin birbirlerini karşılıklı olarak destekleyebilecek ve tamamlayabilecek şekilde ardı ardına yetiştirilmesine ekim nöbeti (münavebe, rotasyon) denir. Ekim nöbeti kavramı için rotasyon, nöbetleşme, ekim sırası, münavebe gibi deyimlerde kullanılmaktadır. Eğer bir tarım arazisinde sürekli olarak aynı kültür bitkisi yetiştirilirse buna monokültür (tek bitki tarımı) denir. Tek bitki tarımında yıllarca ayni bitkinin değiştirilmeden yetiştirilmesi sonucunda toprak yorgunluğu görülür ve verim düşmeye başlar. İlk çağlarda toprak yorgunluğu denildiği zaman, toprağın her canlı varlık gibi yorulduğu zannedilirdi. Devamlı olarak tarımı yapılan arazilerde verimin azalması sonucunda, yeni arazilere geçilerek bitki üretimine devam edilirdi. Yakın yıllarda toprak yorgunluğunun ortaya çıkışında nelerin etki ettiği saptanmıştır.

Toprak Yorgunluğunun Nedenleri  a) Besin maddesi su eksikliği:

Tek bitki çeşidi yetiştirme ile hep belli derinlikteki ve belli ölçüde besin maddeleri ve su alınır. Farklı bitki türlerinin topraktan aldıkları su ve besin maddeleri farklıdır. Kökleri derine giden bitkiler daha çok derinlerden, yüzlek köklüler de toprağın üst tabakalarından daha çok besin maddesi ve su kaldırır. Örneğin, tahılların esas kök bölgesi toprağın 25-30 cm.’lik bir tabakası olmasına karşın, yoncanın esas kök derinliği 60 cm. ve şeker pancarının 42 cm’dir. Bazı bitkiler belli besin maddelerini daha çok alır, 4 ton kök + 2 ton yaprak verimiyle şeker pancarı 1 dekar topraktan 15 N/ kg, 6 P /kg, 17.5 K2O /kg, 12 CaO /kg besin maddesi kaldırır (Yoncanın kireci, pancarın potası en yüksek oranlarda alması gibi). Kışlık tahılların su isteği az olmasına karşın yazlıklar daha çok su isterler.

  1. b) Hastalık ve Zararlılar: Belirli hastalıklar ve zararlılar belirli bitkilerde daha fazla görülür ve üst üste yetiştirme ile hastalık yapan patojenler heryıl katlamalı (%) oranlarda artar, verim azalır, kalite düşer. Bazen bir hastalık birden çok bitkiyi, bazen de birçok hastalık bir bitkiyi etkiler. Çeşitli bitkilerde ağırlıklı olarak beliren bazı hastalık ve zararlılara şu örnekler verilebilir:
  • Nematodlar- patates, şeker pancarı, yulaf, bezelye vb.
  • Kökboğazı hastalıkları -tahıllar vb.
  • Solgunluk (Fusarium)- bezelye vb.
  • Kök çürüklüğü- Patates vb.
  • Orobanj- Ayçiçeği
  • Rastık- Mısır
  1. Yabancı otlar: Tek yanlı ürün yetiştirmeyle gittikçe çoğalan yabancı otlar, verimi değişik ölçülerde düşürür. İklime ve toprağa bağlı olmak üzere yılın her yetiştirme döneminde çeşitli yabancı bitkiler tarım arazisini kaplar ve kültür bitkileri ile rekabete girerler.
  2. Salgılar: Bitkiler köklerinden çeşitli maddeleri salgılar. Bitkilerin canlılara zehir etkisi yapabilecek bazı toksit maddeleri salgılamaları yanında ayırım ve çürüme sonucunda ortaya çıkan toksit maddelerin toprağa karışması ile bitki veriminde azalmalar görülür. Bazı Tarla Bitkilerde Salgılanan maddeler: Mısır, Amino asit,

Yulaf, Scopoletin, Keten, Linoin, Yağ bitkileri, Fosfor asidi, ve Şeker-Nişasta

Bitkileri, Potasyum

  1. Mikroorganizmalar:

Bitkiler kök salgıları ile toprak mikroorganizmalarının yaşamlarını hızlandırıcı veya frenleyici etkide  bulunurlar. Toprak mikroorganizmaları toprağın yapısına ve bitki büyümesine etkili olurlar. Monokültür tarımda mikroorganizmalar belirli sayıda iken zararlı olmamasına karşın, kitleler halinde çoğalması sonucunda biyolojik denge bozulmaktadır. Tek bir bitki türü yetiştirildiği zaman toprak mikro organizmalarının bünye dışı bıraktıkları metabolizma artıkları, zamanla artarak belirli mikro organizmaların üremeleri engellenirken, bazılarının üremeleri daha da hızlanır. Belirli bir ekim nöbeti uygulandığı zaman, aynı toprak üzerinde değişik bitki türleri yetiştirileceğinden, her defasında türeyecek mikroorganizmalar, kendilerinden öncekilerin yerlerini alarak, belli grupların çok fazla artması veya azalması olmayacağından toprak yorgunluğu da ortaya çıkmaz.

Ekim Nöbetinin Düzenlenmesine Etki Eden Faktörler

Bir tarımsal işletmede ekim nöbetinin düzenlenmesinde göz önünde bulundurulması gereken faktörler çok çeşitlidir. Ekim nöbetinin düzenlenmesi üretim planlanmasının da esasını oluşturur. Bu konuda etkili olan faktörleri şu şekilde sıralanabilir.

  1. İklim ve Toprak Özellikleri:

Tarımsal üretimde en önemli faktör iklimdir. Ekim ile hasat arasındaki süre, su ve sıcaklık durumları yetiştirilecek bitkileri belirler. Ekim nöbeti planlamasında bitkiler seçilirken o bölgenin iklim ve toprak durumuna göre uygun olanlar seçilir. Seçilen bitkilerin toprakta gelişmesi ve toprağa etkileri farklıdır. Tahıllar: Yeşil bitki aksamının bol olduğu dönemde toprağı iyi korurlar.

Hasat zamanına doğru toprak 50-60 cm derinliğe değin kurur, toprak sertleşir ve yapı bozulur. Monokültür tahıl tarımının sürekliliği ile verimde ve kalitede düşüklüler ortaya çıkar. Çapa bitkileri: Hasattan sonra daha uygun bir yapı bırakır. Çünkü, bu bitkiler hem toprağı daha iyi gölgelerler hem’de toprak işlemeleri süreklilik gösterir. Hasat anında tahıllarda olduğu gibi toprak derinlemesine kurumaz. Çapa bitkilerinde devamlı toprak işlemeleri sonucu toprağın organik maddesi hızla ayrışır. Mineralize olur ve toprak strüktürü bozulur. Baklagil: bitkilerinde bol yaprak oluşumu ve gölgeleme nedeniyle ayrıca gevşek kök sistemleri nedeniyle, toprağın organik maddesini, strüktürünü arttırır, toprak kurumaz ve en uygun yapıda bulunur.

Farklı bitkilerin etkileri yanında, bitki örtüsündeki boşluklar, yabancı otlanma, yetersiz sulama ve beslenme nedeniyle ekim nöbetinden olumsuz sonuçlar alınabilmektedir. Bol sap ve yapraklı, iyi gölgeleyici bir patatesten sonra dekara 373 kg. buğday alınırken, zayıf sap ve yapraklı patatesten sonra 326 kg. buğday verimi alınmıştır. Gerek baklagillerden sonraki uygun yapıyı korumak, gerekse tahıllardan sonraki kötü yapıyı ortadan kaldırmak için hasatla birlikte tarla hemen işlenmelidir.

  1. Humus, Besin Maddeleri ve Su:

Topraklarda uygun bir yapı ve kıvam oluşumu ve tutulması humus varlığına büyük ölçüde bağlıdır. Toprağın humus içeriği yüksek ve humus  yapısı sağlam olursa, monokültür kullanımlara duyarlılığı azalır. Bitki artıklarının mikroorganizmalar tarafından humusa çevrilmesinde, C/N oranı önemli rol oynamaktadır. Genellikle, tarım toprağı organik materyalinde ortalama % 58 karbon ve % 5 civarında da azot bulunduğundan, C/N oranı yaklaşık 10/1 civarındadır. Karbonlu bileşikler mikro organizmaların enerji gereksinmelerinde azotlu bileşikler ise üremelerinde etkili olurlar. Toprağa ilave edilen organik materyalin içerdiği azot miktarı biyolojik parçalanmayı önemli oranda etkilemektedir. Bitki materyalinin % N içeriği arttığı zaman parçalanma daha hızlı olmaktadır. Bitki artıklarının C/N oranı ne kadar küçükse o bileşimin parçalanması da, o kadar kısa sürede olmaktadır.Topraktaki organik maddelerin mikroorganizmalar tarafından hızlı bir şekilde ayrışabilmesi için C/N oranının 0/1-30/1 arasında olması gerekmektedir. Ahır gübresinde C/N oranının 20/130/1 seviyelerinde olması ile organik maddeler kısa sürede (1-2 ay) parçalanmakta ve humusa dönüşmektedir. Tahıllar ve çapa bitkileri toprakta yeterli humus oluşturmazlar. Tahıl artıklarının humus oluşumu azdır. Tahıl artıklarının C/N oranı 80/1-90/1 arasındadır. C/N oranı geniş olan tahılların, bitkisel dokuları parçalanmaya karşı oldukça dirençli olduğundan, toprakta ayrışmaları da yavaş olmakta ve çok uzun zaman (6-12 ay) almaktadır.

Çapa bitkilerinde toprağın çapa ile havalandırılması ve gevşek tutulması parçalanmayı artırır, hızlandırır. Pancar ve patates gibi çapa bitkileri (C/N  oranı 29/1) toprağa az kalıntı bırakırlar ve daha çok humus sömürücüdürler. Derin kök sistemine sahip baklağil bitkileri toprağı iyi gölgelediklerinden ve C/N oranı 13/1 olduğundan parçalanma orta şiddette olur. c) Bitkilerin Uyuşumu: 

Bazı bitkiler uzun yıllar arka arkaya monokültür şeklinde yetiştirildiklerinde verimlerini büyük ölçüde düşürürler. Bunlara “kendine katlanmaz” bitkiler denir. Kendine katlanmayan bitkilerin arka arkaya

yetiştirilmeleri sakıncalıdır. Bazı bitkiler monokültür yetiştirildiğinde verim azalışı dar sınırlar içinde kalır. Böyle bitkilere kendine katlanan bitkiler denir. Bir kısım bitkilerde bu iki uç arasında yer alır. Kendine katlanmayan bir bitkinin ayni araziye ikinci kez gelebilmesi için aradan geçmesi gereken süreye “ekim molası” denir. Ekim nöbetinde birinci yıl yetiştirilen bitkiye “ön bitki” ikinci yıl yetiştirilen bitkiye “art bitki” denir. Yapılan birçok araştırmaların toplu sonuçlarına göre bazı önemli tarım bitkilerinin kendine katlanma durumları aşağıda verilmiştir.

Kendi ardına ekilmesi sakıncasız olan bitkiler: Çeltik, Mısır, Çavdar, Bakla, Soya Fasülyesi, Darı, Kenevir,Tütün ve Pamuk.

Kendine katlanma derecesi değişen bitkiler: Fasulye, Acı Bakla, Arpa ve  Buğday.

Kendine katlanmayan bitkiler ve ekim molaları: Keten 6 yıl, Yonca 5 yıl, Pancar 4-5 yıl, Yulaf 3-4 yıl, Bezelye 4 yıl, Kolza 3 yıl Ayçiçeği 3-5 yıl, Haşhaş 2-3 yıl, Patates 3-4 yıl.

Ekim Nöbeti Planlanmasında Ara Bitkisi Tarımı ve Ekolojik Tarımda Önemi

Yetiştirilen ana bitkinin hasadından sonra diğer ana bitkinin ekim zamanına kadar geçen sürede kısa veya uzun süreli periyodlar (4-5 ay) kalabilir. Bu dönemlerde tarım arazisinin boş bırakılması yerine, uygun bir bitki veya bitki karışımlarının seçimiyle değerlendirilmesi yerinde olur. Uygun ara bitkilerinin seçiminde bölgenin toprak ve iklim özellikleri yanında bitkilerin yetişme süresi, bitkilerin gelişme özellikleri ve yapısı, ekonomik olma gibi faktörlerin yanında bitkilerden faydalanma durumu önem arz eder. Eğer ara bitki tarımında kullanılacak bitki veya bitkiler, yeşil gübre bitkisi olarak değerlendirecekse: Bitkinin büyüme ve köklenme şekli, toprak altına getirilme ve toprakta ayrışma süreci, C/N oranı, toprağa bıraktığı besin maddeleri, organik maddenin miktarı ve kalitesi gibi özelliklerine dikkat etmek gerekir.

Ekolojik tarımda önem kazanan ara bitkisi tarımı ve yeşil gübreleme uygulamalarının, ana bitkiler üzerindeki etkileri azalarak da olsa birkaç yıldan fazla sürmektedir. Yeşil gübre bitkileri bitki besin maddeleri sağlanması yanında toprağa dönüştürülmeleriyle toprak verimliliğinin korunmasında toprağın fiziksel, kimyasal ve biyolojik özelliklerinin iyileşmesinde kış aylarındaki toprak erozyonunun azaltılmasında yoğun azotlu ticari gübre uygulamalarının neden olduğu yer altı ve yer üstü su kirliliğinin önlenmesinde önemli rolü bulunmaktadır. Ayrıca, ara bitkisi tarımında, yetiştirilen bitkilerden yeşil gübreleme dışında hayvancılık yapılan işletmelerde yeşil ot ve kaba yem olarak yararlanılması konunun önemini daha da artırmaktadır. Ara bitkisi tarımı genelde tüm arazinin % 30’unu bulmalıdır. Ayrılan arazinin de % 15-20’si kışlık ara bitkisine ayrılmalıdır. Ara bitkisi tarımı üç şekilde yapılmaktadır. a) Kışlık ara bitkisi tarımı

  1. Anız tarımı (ikinci ürün)
  2. Alt bitki tarımı
  3. Kışlık Ara Bitkisi Tarımı:

Ara bitkisi tarımında özellikle mısır hasadından sonra, mısır tarlası kısa sürede hazırlanır, kış bastırmadan ekim yapılır. Yapılan araştırmalar ve pratik uygulamalara göre Adi fiğ + arpanın %50 + %50 oranındaki karışımları olumlu sonuç vermektedir. Ayrıca, adi fiğ çeşitleri de tek başlarına yüksek verim sağlamakta ve mayıs ayının ikinci yarısında hasat edilir, bu bitkiden sonra mısır ekimine olanak vermektedir.

  1. Anız (İkinci Ürün) Bitkisi Tarımı:

Anız bitkileri tarımı, kışlık ara bitkileri tarımından çok daha rizikolu ve kısıtlıdır. Burada başarı derecesi, ana bitkilerin hasadından arta kalan vegetasyon süresinin uzunluğu ile bu dönem içinde düşen yağışların yüksekliğine bağlıdır. Anız bitkilerinin toprak verimliliği üzerine etkileri olduğu, daha sonra yetiştirilen bitkilerin artan verimlerinden açıkça anlaşılmaktadır. Başlıca anız bitkileri, çok hızlı gelişme gösteren erkenci olmak şartıyla tane ve silaj mısır, soya, ayçiçeği, sorgum, sudan otu vs. c) Alt Bitki Tarımı:

Üçgül ve üçgül türünden bitkiler alt bitki tarımında ön plandadır. Üst bitki olarak geniş yapraklı türler ve araziyi geç terk eden türler pek uygun değildirler.Tüm ait bitkilerin ön bitki değeri, genellikle bölgesel toprak çeşidi ve nem durumları ile çok değişmektedir. İlkbahar ve yaz başlangıcının kurak geçtiği bölgelerde ait bitki tarımı en emniyetsiz bir ara bitkisi tarımı şeklidir. Bahçe bitkileri tarımında, kavaklık ve meyvalıklarda yem bitkilerinin yetiştirilmesi alt bitki tarımı için örnek uygulamalardır. Genç meyve ağaçlarının altında, yeni  kurulan kavaklıklarda sıra aralarında adi fiğ, bakla, yıllık üçgüller ekilerek yeşil gübreleme ve yem üretimi sağlanabilir. Ağır bünyeli topraklarda, alt bitki tarımından arta kalan kök artıkları için toprağın gevşetilmesi mutlaka gerekmektedir.Tarla bitkileri tarımında alt bitki tarımına örnek olarak uygulanan bir araştırmaya göre: Buğday bitkisi ile birlikte aynı sıraya ekilen tek yıllık salyangoz yoncası (Medicago scutellata Miil.) Orta Anadolu koşullarında alt bitki tarımına örnek olabilecek, başarılı sonuçlar vermiştir. Birlikte ekilen bitkilerden, hasat olgunluğuna önceden gelen buğday bitkisi 40 cm. yükseklikten biçer döverle hasat edildikten sonra tek yıllık yoncalar gelişimine devam etmekte ve büyüyen bitkiler ya hayvanlara otlatılmakta yada biçilerek değerlendirilmektedir.

Ekim Nöbeti Uygulamarı ve Bazı Örnekler

Ekim nöbeti uygulamalarına başlarken, mevcut tarım arazisi, kontrolleri kolay birbirine eşit büyük parçalara (tarlalara) ayrılır. İşletmenin büyüklüğüne göre parça sayısı ve büyüklüğü değişir. Her tarla veya parça bir yetişme döneminde yetiştirilecek olan bir ürünü belirler. İşletmede bir yetişme döneminde tarla sayısı kadar ürün çeşidi bulunur. Buna göre nöbetleşme düzenlen tarla sayısıyla belirtilir (3,4,5 tarlalı nöbetleşmeler). Genel olarak bir işletmenin en az üç, en çok sekiz tarlaya bölünmesi istenir. Arazi büyüklüğüne göre, 3,4,5 tarlalı işletmelerde ekim nöbeti uygulamaları daha kolaylıkla uygulanabilir. Örneğin, 3 tarlalı bir işletmede her tarlada bir bitki türü olmak üzere her yetişme döneminde 3 çeşit ürün yetiştirilir. Genel olarak her bir parsele her yetişme döneminde ayrı bir bitki getirilmeye çalışılır.

Ekim nöbetinde yer alan kültür bitkileri, yaprak kütlelerinin miktarına göre iki gruba ayrılır. Yaprak miktarı az olan bitkilere (buğday arpa, çavdar, yulaf ve tritikale) “sap bitkileri”, yaprakları fazla olan bitkilere de (şeker pancarı, tüm baklagil yem bitkileri) “yaprak bitkileri “denir.

Bölgemizde çok farklı ekolojik alanlar bulunduğu için standart olarak uygulanabilecek ekim nöbeti örnekleri yoktur. Ancak, belirli çevre koşulları benzerlik gösteren bölgelerde uygulanabilecek ekini nöbeti örnekleri vardır:

  • Sulama olanağının bulunmadığı, doğal yağışların yeterli olduğu nadasın uygulanmadığı bölgelerimizde kışlık tahıllar (Buğday, Arpa vs.) ile Kolza, Ayçiçeği, Tütün ve Aspir’le ikili ekim nöbetleri uygulanabilir.
  • Sıcaklık toplamının bir yılda iki ürün almaya yetmediği, fakat sulama olanağının bulunduğu bölgelerde daha fazla ürün yetiştirme olanağı mevcuttur. Tahıl (Pancar, Patates, Fasulye, Yonca) uygulamaları ile (Patates-Pancar), (Patates-Bezelye), (Mısır-Pancar), (Mısır Bezelye). (MısırFasulye) gibi ikili ekim nöbeti uygulamaları yapılabilir.
  • Sıcaklık toplamının bir yılda iki ürün almaya sınırda olduğu bölgemizde (erkenci çeşitlerle) ve sulama olanağının bulunduğu bölgelerde yoğun tarım uygulanır. Buğday ile (Mısır, fideleme Çeltik-Soya) ikili ekim nöbetleri tatbik edilir.

Organik tarla bitkileri yetiştirilecek her tarla için toprak ve yaprak analizi yaptırılmalıdır. Analizi yapılacak toprak ve yaprak örnekleri, uygun devrede alınmalıdır. Bu analizler sonunda organik besin maddesi ihtiyacı, tarla bitkisinin durumu ve toprakta alınabilir formda bulunan bitki besin maddeleri tespit edilir.

Kullanılacak organik gübre miktarı, bunların içerdiği besin maddeleri dikkate alınarak belirlenmelidir. Tek ürün için, yılda hektar başına 170 kg. saf azotu geçmeyecek şekilde organik hayvansal üretimden elde edilen gübre kullanılmalıdır.

Organik Buğday tarımında dekara 2-3 ton yanmış ahır gübresi uygulaması ile yeşil gübreleme yapılmasına izin verilir.

1.5.1. Bitki Artıkları (Kompost)

Hasat sonrası tarlada kalan organik bitki artıkları iyice parçalandıktan sonra derince sürülerek toprak altına alınırlar. Böylece bir önceki yıl kullanılan ve bitki tarafından alınan gübrenin büyük bir kısmı organik madde ve bitki besin elementi olarak tarlaya kazandırılmış olur. Bu işlemle aynı zamanda hastalık ve zararlılar ile de doğal olarak mücadele edilmiş olunur.

Kompost Yapımı ve Tarımda Kullanımı: Bitkisel üretimde kompost kullanımının amaçlarını şu ana başlıklar altında özetleyebiliriz.

  • Toprak bünyesinde ve yapısında iyileştirme (tınlı bünye sağlama, tuzluluk, çorak rehabilitasyonu, havalanma, su tutma kapasitesi, geçirgenlik, agregat stabilitesi, su hareketi, katyon değişim kapasitesi vd. fiziksel-kimyasal iyileşmeler)
  • Topraktaki yararlı organizmaların çoğalması ve fonksiyonlarını sürdürmesi.
  • Toprağın mineral besin maddesi içeriğine katkı.
  • Toprağa uygulanan mikro ve makro besin elementlerinden bitkinin daha iyi ve daha uzun sürelerde faydalanması.
  • Toprak kökenli bitki patojenlerinin biyolojik kontrolü
  • Süs bitkileri, fidancılık, bodur meyve yetişiriciliği gibi tüplü-saksılı üretimde torf tüf gibi doğal sistemlerden alınan veya fabrikasyon şartlarda elde edilen yetiştirme ortamlarına alternatif ya da destek.

Kompost Üretimi  

Kompost Üretiminde Hammadde Sağlayabilecek Kaynaklar

  • Tarım işletmesinde bitkisel ve hayvansal ürünlerden kaynaklanan enerji ve madde olarak hayvan yemi, yakacak, çiftlik gübresi, malçlama gibi daha rasyonel bir amaca doğrudan hizmet etmeyen tüm atıklar.
  • Kışla, okul, işyerleri gibi toplu yemek yenilen yerler ve yemek fabrikalarından kaynaklanan mutfak atıkları.
  • Orman ürünleri üreten işletmelerin talaş, yonga vb. atıkları.
  • Gıda işleme yerlerinden ve fabrikalarından çıkan atıklar (büyük-küçükbaş, kanatlı hayvan kesim yerleri, konserve, alkollü içecek, dondurulmuş gıda, meyve suyu fabrikaları vd.)
  • Şehir kanalizasyon ve çöp atıkları.

Kompost yapımında kullanacağımız materyalimizi seçerken ilk dikkat edeceğimiz nokta sistem döngülerine hizmet etmek yani sürdürülebilirlik ilkesidir. Mümkünse doğal sistemlerden materyal almamalı tarım ve yerleşim sistemlerinin doğrudan daha üretken bir kullanımı olmayan atıklarını tercih etmeliyiz. Ana amaç organik atık maddelerin en az enerji harcayarak en yüksek madde şeklinde doğal kaynak tabanımızı da destekleyerek yetiştirdiğimiz tarım ürünümüzde (yüksek verim adı altında) döngüsünü tamamlatmaktır.

Küçük bir tarım işletmesi için hasat sonu atıkları, pazara ürün hazırlarken çıkan atıklar, civarında ormana, tarıma dayalı işletme varsa oralardan elde edebileceği atıklar, çiftlik evinin mutfak ve kanalizasyon atığı kullanılabilecek materyal sağlayabilir. Komposta ne kadar çok değişik kaynaktan materyal girerse ürüne katkı fazlalaşır ve besin içeriği artar. Fiziksel, kimyasal, biyolojik olayların dengesi kolaylaşır.

Kompost Üretiminde Temel İlkeler

Kompost üretimini teknik bir işlemden ziyade biyolojik bir olay olarak düşünmek sağlıklı, besin maddesi yönüyle zengin bir kompost eldesi için çok önemlidir. Kompostu insanda sindirim ile karşılaştırabiliriz;

Ağız               Parçalama-Karıştırma                                Ön İşlem

Mide              İşleme Girme                                               Kompostlaşma

Bağırsak       Organizma tarafından kullanılma Son İşlem

(insanda kana karışma, bitkide köklerle bünyeye alınma)

Optimum Kompost Parametreleri
Parametre  Değeri
                C/N oranı 25-35/1
Oksijen oranı % 12
            Nem % 50-60
Sıcaklık           olmamalı). 50-60 °C (40°C tan düşük, 70°C ten yukarı

Materyalin parça büyüklüğü 5-10 cm (mekanize sistemlerde 1-5 cm).

Kompost Yapımında kullanılan Bazı Materyalin C/N Oranları

Mısır Sapı ve Yaprakları C/N:26/1                        Taze Yeşil Materyal C/N:7-15/1

Buğday Samanı                    C/N:70-80/1             Yağlı Tohum Küspesi C/N:3-15/1

Talaş                                       C/N:115/1                 Evsel Atık                  C/N:30/1

 

Kompost Üretim Teknikleri

a) Yığın Yöntemleri

Küçük tarım işletmelerinde ve ev bahçelerinde eldeki materyal miktarı, kullanılabilecek yer, ayrılacak işgücü (ortalama 10 ton kompost 30 iş/gün) gibi faktörlere bağlı olarak yığın yöntemlerinden birisi tercih edilir. Basit yığınlarda materyaller kıyılıp karıştırıldıktan sonra yığılarak sulanıp kapatılır. Küçük yığınlarda yüzey alanı genişleyeceğinden nem ve sıcaklık kayıpları fazla olur. Yığının çok güneş, yağmur, rüzgar almaması, hava geçirgen  ancak ısıyı ve nemi tutacak şekilde örtülmesi gerekir. Materyali toplarken taze materyalin özellikle mutfaktan çıkan sebze ve meyve atıklarının soğuk ve kapalı tutulması mümkünse sap saman gibi materyalle karıştırılarak bekletilmesi önemlidir. Böylece kızışmanın başlayıp koku yapması, böcek, kurtçuk bulundurması aynı zamanda azotun amonyak olarak kaybolması önlenmiş olacaktır. Elde etmek istediğimiz son ürün miktarının başlangıç materyalimizin ağırlık olarak yarısından az, hacim olarak ise daha da yüksek bir kayıpla gerçekleşeceğini göz önünde bulundurmalıyız.  Biçilmiş çim kullanılacaksa yığındaki miktarı % 50’yi geçmemelidir. Çimler anaerobik solunuma neden olmamak için soldurularak ve diğer maddelerle iyice karışımı sağlanarak kullanılmalıdır. Eğer bahçe, peyzaj alanlarındaki temizlikten gelen kuru yaprak komposta girecekse oranı %20’yi geçmemeli, aksi halde işlemi yavaşlatır. Karbon ağırlıklı materyalden oluşan kompost (Bir yığında bileşimi %60 oranına kadar çıkabilir) yavaş olgunlaşır ancak toprağa uygulandığında besin maddelerinin salınımı ve toprağın su tutma kapasitesi yönünden daha uzun yıllar hizmet verir. Bu tür odunsu materyalin parçalanmadan sonra ön işlem olarak bir süre su içerisinde bekletilerek bünyesine su çekmesinin sağlanması üretimi hızlandırmaya yardım edecektir. Hayvan ürünlerinden kaynaklanan kalıntılar kullanılırsa mümkünse asitli bir sıvıya batırıldıktan sonra yığın yapılıncaya kadar talaş, saman gibi kuru karbon ağırlıklı materyalle karıştırılıp bekletilmelidir. b) İndore Yöntemi Kompost yapımında kullanılan en yaygın yığın yöntemidir. Bu yöntemde kompost yığını içerikleri farklı olan materyalin tabakalar halinde yerleştirilmesinden meydana gelmiştir. Yığın yapacağımız yer besin ve suyu sızdırmaması için beton bir zeminlik olmalı, ihtiyaç duyduğumuz anda su kaynağını kullanabilmeliyiz. Yığınımızın yüksekliği 1,5 m. genişliği 2,5-3 m. civarında olmalıdır. Uzunluğu yerimizin ve malzememizin durumuna göre 3m.den az olmamak kaydıyla ayarlayabiliriz. Tüm malzemelerin parçalama ve kıyma işlemi yapıldıktan sonra yığın hazırlığına geçilir.

Resim 1.1 : Kompost Çukuru

Beton zemin üzerine en alta sap, saman gibi kuru malzeme sererek sızmalarla su ve besin kayıplarını en aza indirme yoluna gidilmelidir. Bunun üzerine 15-20 cm. kalınlıkta  kompost malzemesi koyduktan sonra kalınlığı 2,5 cm yi geçmeyecek şekilde bir miktar toprak ya da eski kompost serilir. Bir ton komposta 10-100 kg sınırları arasında toprak girebilir. Bundan sonra

gerekiyorsa azotlu ve fosforlu gübre serpilebilir. C/N oranı yüksekse azotlu gübre gerekebilir. Kalsiyum fosfat %2 dolaylarında uygulanabilir, azotobakterilerin nitratın nitrite çevirmesinde ve materyalin suda çözünmesinde yardımcı olur. Potas eklemenin işleme bir yarar sağladığı yönünde bulgu yoktur.Yığın yapma işlemine yükseklik istediğimiz ölçüye gelene kadar devam edilir. En son sulama işlemi de yapıldıktan sonra yığın kapatılır. Aralara belli aralıklarla havalanma sopaları koyup yığın son şeklini aldığında bunlar çıkarılmalıdır. Son işlem olarak yığın sulanarak karıştırılır ve kapatılır. Örtü olarak havalanmayı kolaylaştıracak bir malzeme tercih edilmeli eğer naylon kullanılacaksa hava delikleri açılmalıdır.

İklim şartları, yığına giren materyalin parça büyüklüğü, kimyasal yapısı, nem ve havalandırma durumuna göre kompostun oluşumu bu metodla 2 ay-2 yıl arasında değişir. Başlangıçta 7-15 günde bir havalandırma, karıştırma ve eksilen nemin ilavesinden sonra yığın yeniden kapatılır. Kompostlaşma işlemi 34 yığın açımından sonra gerçekleşmişse elenme işlemine geçilir. Bu aşamada nem %40’ın altına düşmüştür, Elek üstü materyal yeni yığınlarda aşılama materyali olarak hizmet eder. Olgunluk; materyalin kahverengi siyah humuslu toprak görünümü ve kokusu alması, nötr veya hafif alkali pH da olması, içerisinde bazı toprak canlılarının görünmesi ile anlaşılır. Son üründe C/N oranı 12-15/1civarında yani topraktaki dengeli mikrobiyal faaliyet için ideal oranına yakındır.

c) Kontrollü Tanklarda Kompostlaştırma

Yığın kompostlamadan farklı olarak kısmen veya tamamen kapalı tanklarda olgunlaştırma esasına dayanır. Genelde büyük miktardaki şehir çöpleri için uygulanmaktadır. Çok farklı özellikte ve kapasitede olanları vardır. Ancak temelde iki ana yöntem altında görülebilir. d) Statik (Silo) Tanklarda Kompostlaştırma

Parçalanmış materyal üstü açık düşey silo şeklindeki tanklara yerleştirilir. Otomatik olarak nem, oksijen ve sıcaklık belli seviyelerde tutularak havalandırma periyodik olarak alttan emilme ile yapılır. Karıştırma yapılmaz. Birkaç gün içerisinde olgunlaşan kompost kendi ağırlığının sağladığı hareketle ızgara şeklindeki tank tabanına doğru ilerler. İstenildiğinde taze kompost olarak kullanılabilir. Tank içerisinde 2-3 hafta içerisinde ön komposta, 4-6 hafta içerisinde olgun komposta dönüşür.

  1. e) Dinamik (Kule Tipi) Tanklarda Kompostlaştırma Bu sistemde materyal sürekli karıştığı için kısa sürede ayrışmaktadır. Çok katlı ve karıştırıcılı tanklar 40 saatte olgun kompost üretebilmektedir. Yatay pozisyonda uzun ekseni etrafında dönen silindirik tanklar 3-5 gün içerisinde taze kompost verirler. Süratli ve yüksek kapasiteli olan bu sistemlerde kısa sürede yüksek miktarlarda hijyen kompost elde edilir. f) Varil Yöntemi

ABD’de ev bahçeleri için geliştirilen basit ve kullanışlı bir tekniktir. Varil şeklinde ve büyüklüğünde tavuk kümesi teline benzeyen bir malzemeden imal edilen kutu içerisine kompostlaştırılacak malzemeler ve aktivatörler konur. Bir eksen etrafında döndürülebilen düzeneği sayesinde karıştırma işlemi gerçekleşir. Telli olduğu için rahatlıkla havalanabilir. Oldukça yaygın kullanımı olan bu metodla 45-60 günlük periyod içerisinde kompost üretimi sağlanmakta, bahçeli evlerde çöp problemi halledilmektedir. g) 14 Gün Yöntemi

Kaliforniya üniversitesinde geliştirilen ancak Amerika’da özellikle organik bahçecilik yapan ev hanımları tarafından çok eskiden beri kullanılan bu yöntemde 3-4 günde bir karıştırma ve gerekirse nem ilavesiyle 14 gün gibi kısa sürede ürün elde edilir.

  1. h) Anaerobik yöntem:

En az 4000 yıldır kompost kullandığı bilinen Çin’de fazlaca uygulanan ancak koku sorunu olan bir yöntemdir. Yığın yapıldıktan sonra olgunlaşıncaya kadar açılmaz.

Kompost üretmek ve kullanmak doğal sistemlerin kaynak tabanını ve fonksiyonelliğini korumak, tarım sistemlerinin temeli toprağın sürdürülebilirliğini ve verimini sağlamak, yerleşim sistemlerinin en büyük çevresel problemi olan çöp sorununa çözüm üretmek demektir. Kompost olgusu global ekosistemin üç ana alt sisteminin denge ve verimliliğine hizmet eden mucizevi bir formüldür.

Özellikle baklagiller familyasına ait hızlı büyüyen  ağaç formlarını sınır ağaçlandırması, peyzaj alanı yaratmak gibi amaçlarla tarım sistemlerine sokarak yerkürenin birincil üretimine biyomas katkısında bulunmuş, toprağın derin katmanlarındaki yararlanamadığımız besin elementlerinin bize ulaşmasını sağlamış olmanın yanısıra sürekli kompost materyali kaynakları elde edebiliriz.

Kompost olayında ana nokta hangi tekniği uygularsak yada başlangıç materyalini kullanırsak kullanalım elimizdeki son ürünün yetiştiricilik hedefimize uygun olmasıdır. Örneğin meyve ağaçlarımız için iyice kıyılmış materyali doğrudan toprağımıza uygulamak bize daha fazla enerji ve madde kazandırabilir. Oysa tohum atacağımız, çöğür yetiştireceğimiz kompostun son derece iyi olgunlaşmış olması çimlenme yada taze materyale zarar yapacak yanma safhalarını geçmiş, azot stabilizasyonunun sağlanmış olması gerekir.

Şehir çöpleri ve kanalizasyon atıklarından elde edilen kompostlarda organik asit oran ve indeks değerleri değişken ve istenilen düzeyi yakalayamamış, fitotoksite değerleri yüksek, ağır metal bulaşımı normal seviyelerin üzerinde olabiliyor. Laboratuvar çalışmalarıyla destek gerekir. Kırsal kesim ve tarım işletmeleri atıklarıyla gerçekleşen kompostlar özellikle komposta birçok kaynaktan materyal girmişse ve yeterince özenli bir işlem süreci geçirmişse besin değeri yüksek ve sağlıklı bir son ürün vermektedir.

Kompost yaşayan dinamik bir olgudur. Bu nedenle başlangıç materyali, iklim, işlem aşamaları gibi birçok faktör son ürüne etkilidir. Bu anlamda besin değeri ve uygulanma dozları konusunda hazır formül sunmak zordur. Genel anlamda çiftlik gübresine yakın ya da üzerinde değerler göstermektedir. Ortalama değerleri alırsak tarla uygulamalarında dekara 10 ton civarında verilebilir ve bu miktar 150-200 kg arasında kompoze gübreye denk gelir. Bitki kompostta bulunan besin maddesinin yaklaşık %50 sini ilk yıl kullanabilir.

Günümüzde sebzecilik, süs bitkileri, fidancılık hatta bodur meyve yetiştiriciliğinde topraksız veya kısmi topraklı gelişme ortamlarının kullanılması oldukça yaygınlaşmıştır. Bu ortamlarda en çok kullanılan materyal torftur. Torfun ulusal ve uluslararası pazar hareketinin çok artmış olması torf sağlayan doğal kaynaklarda azalma ve sistem dengelerinde bozulma, kalitede düşme ve fiatta artışlarla sonuçlanmıştır. Ekonomik, doğaya dost ve verim artırıcı olan kompostun birçok gelişme ortamına alternatif  ya da destek olabilecek bir materyal olarak ilerde gittikçe önem kazanacağı gözönünde bulundurulması gereken diğer yönüdür.

1.5.2. Yeşil Gübreleme

Yağışların bol olduğu kış döneminde, sulama sorunu olmadan ekim ve hasat zamanlarına dikkat ederek zahmetsizce yetiştirilebilir. Bu dönemde toprak yüzeyini kaplayarak tarlada yüzey akışı ve erozyonu önler, tarladaki yabancı otları kontrol altına alır, toprağın organik maddesini arttırır, toprak tekstür ve strüktürünü düzeltirler. Başta FİĞ olmak üzere baklagil bitkileri yeşil gübre bitkisi olarak kullanılabilir. FİĞ bitkisi bol vegetatif aksam meydana getirmesi, az su kullanımı, toprak altında daha çabuk dekompoze olması ve tohumluk maliyetinin daha düşük olması nedeniyle öncelikle tercih edilen yeşil gübre bitkisidir. Fiğ bitkisi arpa ile yetiştirilir, gelişme döneminde sarılarak daha çok verim vermesi sağlanır ( Karadeniz koşullarında 8 kg. Fiğ+3 kg. arpa, yulaf ve tritikale  ile birlikte ekilerek kullanılır). Fiğ’in en ideal sürüm zamanı % 20-25 çiçeklenme olduğu dönemdir.

1.5.3. Hazır Organik Ticari Gübreler

Son yıllarda çeşitli hazır organik gübreler  de üretilmeye başlandı. Çoğu yurt dışından ithal edilen bu gübrelerin Tarım Bakanlığı izni ve kullanım sertifikaları var ise kullanılabilir. Bu izinlerden sonra, organik tarımda kullanılacak organik gübre  ve toprak iyileştiricileri  için yetkilendirilmiş kuruluş tarafından uygunluk belgesi  veya sertifika verilir.

Organik Buğday yetiştirilmesinde dekara 100 kg. Kompost verilmesi önerilmektedir.

Başlıca besin elementleri

Azot – N: Organik tarla bitkileri tarımında, baklagil tarla bitkilerinin iyi nodül bağlaması halinde azot gübrelemesine ihtiyaç oldukça azdır.Toprak tahlili sonucuna göre; çeşitli gübrelerle eksiklikler tamamlanır.Genel olarak verilen gübreler tohum yatağı hazırlanmadan önce toprağa uygulanmalıdır

Fosfor – P: Bitkinin alacağı fosfor seviyesi düşük olan yerlerde fosfor KAYA FOSFATIN’dan sağlanmaktadır.Kaya fosfatları genel olarak iki tip olarak sınıflandırılmaktadır:

  • Sert Kaya Fosfatı
  • Yumuşak Kaya Fosfatı

Sert kaya fosfatını jeolojik kaynaklardan temin etmek mümkündür.Görünüş ve toprak reaktivitesi  bakımından farklılık göstermektedir.Yumuşak kaya fosfatı ise sert kaya fosfatından elde edilmiş  kil bazlı kurutulmuş bir üründür ve çok farklı yapıdaki topraklar için iyi bir fosfat kaynağı olarak bilinmektedir.

Potasyum – K=Genel olarak potasyum magnezyumun sülfat formundan temin edilir (Sul-Po-Mag).

1.6. Yabancı Ot Kontrolü

Tarım alanlarında yabancı otlar ürün azalmasının yanında kültürel işlemlerin zamanında ve istenilen etkinlikte yapılmasını engellemekte, zehirli tohumları ürüne karışarak insan ve hayvan sağlığını olumsuz etkilemekte, hastalık ve zararlılara da konukçuluk etmektedirler.

Dünyada buğday, mısır, çeltik, pamuk, soya gibi bazı önemli kültür bitkilerinde hastalık, zararlı ve yabancı otlardan dolayı ürün kaybı yaklaşık % 67.15 olup, bunun % 13.78’i hastalıklardan % 21.75’i zararlılardan ve % 31.62’si ise yabancı otlardan kaynaklanmaktadır. Yabancı otların verdiği zarara örnek olarak; Çukurova’da yabani yulaf buğday tarlalarının yaklaşık olarak % 80’ninde bulunmakta ve bulunduğu tarlalarda ortalama olarak 20 bitki/m2 yoğunlukta olmakta ve bu yoğunlukta ise % 25 civarında ürün kaybına neden olmaktadır. Benzer şekilde Güneydoğu pamuk alanlarında hemen hemen tüm tarlalarda bulunan kanyaşın 3 sürgün/m2 yoğunluğu % 50 civarında kütlü kaybına neden olmaktadır.

Yabancı otların verebileceği zararı istenilen seviyeye düşürebilmek için çeşitli yabancı ot mücadele yöntemleri bulunmaktadır. Ancak bir yabancı otla mücadeleye başlayabilmek için o yabancı otun Ekonomik Zarar Eşiği’nin (EZE) bilinmesi yabancı otlarla mücadelede ana prensiplerden biridir. Bu konuda Çukurova Bölgesi için yabani yulafın zarar eşiği 5 adet/m2, yabani hardalın 0.1 m2 ve yabani fiğ için de 1.8-2.2 m2 olarak bazı çalışmalarda tespit edilmiştir.

Organik ürün yetiştirilmesini zorlaştıran en önemli unsurlardan olan yabancı otların kontrolü için organik tarıma uygun pek çok yöntem bulunmaktadır. Bu yöntemlerden bazıları örneklerle aşağıda açıklanmaktadır; Temiz tohum kullanmak; Ülkemizde 204 bin yabancı ot tohumu 17 milyon ton hububatla hasat edildiği bilinmektedir. Hasat edilen bu buğdayın tekrar tohumluk olarak kullanılmasıyla tarlalara buğdayla beraber yabancı otlarında ekildiği anlamına gelmektedir. Tokat da yapılan bir çalışmada selektörden geçirilen 500 gram buğday da ortalama olarak 48.890 adet yabancı ot tohumu olduğu saptanmıştır.

Tarımsal aletlerinin temizliği; Canavar otu ile bulaşık bir alanda kullanılmış olan tarımsal bir alete sadece 3.82 mg tohumun yapışması ve bu aletin temiz tarlada kullanılmasıyla o tarlaya 1000 adet canavar otu tohumu götürülmesi anlamına gelmektedir. Bu ise dekarlarca alanın bulaşması için yetecek bir rakamdır.

Yanmış çiftlik gübresi kullanımı; Bazı yabancı ot tohumlarının koyunun  sindirim sisteminden geçtikten sonra bile % 50’nin üzerinde canlılığını ve çimlenme kabiliyetini koruduğu belirlenmiştir.

Uygun sulama yönteminin seçimi; özellikle çapa bitkilerinde (mısır, soya vb.)  ve özellikle bahçe tarımında damla sulamanın kullanımı yabancı ot çıkışını büyük oranda azaltmaktadır.

Toprak şartlarının yabancı otların aleyhine göre değiştirilmesi; Bazı yabancı otların büyümesi ve gelişmesi için toprak şartlarıyla ilgili özel istekleri vardır örneğin;

Toprak nemi:

Zayıf drenajlı topraklarda               

            Kuru, taşlı topraklarda
Tarla nanesi (Mentha sp.) Küçük       turna        gagası        (Erodium
cicutarium)

At kuyruğu (Equisetum sp.)

            Deliotu (Alyssum alysoides)
Parmakotu (Potentilla anseria)

Toprağın azot içeriği:

Adi engerek otu (Echium vulgare)
Orta azotlu topraklarda                   Yüksek azotlu topraklarda
Tilki kuruğu (Alopecurus agrestis)             Kanarya otu (Senecio vulgares)
Acı tere (Cardamine pratensis) Yer fesleğeni (Mercurialis annua)
Unutma beni (Myosotis arvensis)

Toprağın pH’sı

 Akkaz ayağı (Chenopodium album)
Asidik topraklarda

Tarla karabaşı (Stachys arvensis)

Tıbbi şahtere (Fumaria officinalis)

Yabani hercai menekşe (Viola arvensis)

Yukarıda verilen örneklerde olduğu gibi organik ürün yetiştirilen alandaki sorun olan ana yabancı otun isteklerinin aksine yapılan uygulamalar o yabancı otu sorun olmaktan çıkaracaktır. Örneğin, asidik topraklarda zararlı olan yabancı otlarla mücadele için kireç uygulaması yapılabilmektedir.

Yabancı otlarla rekabet gücü yüksek kültür bitkilerinin seçilmesi; Ülkemizde yapılan bir çalışmada denenen altı farklı buğday çeşitleri arasından Haymana 79 ve Kunduru 79’un kokarotu (Bifora radians Bieb.) diğer çeşitlere göre daha fazla baskı altında tuttuğu saptanmıştır.

Ekim nöbeti; Bazı kültür bitkisi içindeki bazı yabancı otlar o kültür bitkisinin gelişme ritmine ayak uydurarak onlarla birlikte yaşamayı başarır ve o kültür bitkisinin ana yabancı otu haline gelebilirler. Bu nedenle uygulanan zengin ekim nöbeti sistemi ile yabancı ot florasındaki tür sayısı, yabancı otların ekimi yapılan kültürlere uyum gösteremediği için azalır; örneğin tahılların ekim nöbetinde fazla kullanıldığı sistemlerde genellikle dar yapraklı yabancı otlarda artış, çok yıllık yem bitkilerinin kullanıldığı sistemlerde tek ve çok yıllık yabancı ot türlerinde yetersiz ışık ve yer nedeniyle azalış kaydedilir.  Ekim nöbetinde;

  • Tek yıllık kültür bitkisinin çok yıllıkla yer değiştirilmesi,
  • Bitkilerin sık ekildiği ve gölgelemenin yoğun olduğu kültür bitkisiyle seyrek

ekilen kültür bitkisinin ekim nöbeti,

  • Yazlık ve kışlık ekilen kültür bitkilerinin ekim nöbeti, yer aldığında kültür bitkisi içinde dominant hale geçen yabancı otlar kontrol edilmiş olacaktır.

Karışık ekim; Pırasa ve kerevizin karışık ekiminde (Bir sıra pırasa/ bir sıra kereviz), bunların tek ekimlerine oranla yabancı otların toprak yüzeyinde kaplama alanlarının % 41 oranında azaldığı saptanmıştır. Bu çalışmada kültür bitkilerinin sadece gölgeleme etkisinden dolayı Senecio vulgaris L. ‘in yoğunluğunda % 58, yeşil aksamında ise % 98 oranında azalma ve sonuçta da toplam verimde % 10’luk bir artma olduğu da saptanmıştır.

Ekim zamanı ve sürüm; Kültür bitkisinin ekim zamanını değiştirerek yabancı otun rekabet gücünü veya zarar miktarını azaltmak yabancı otları kontrol etme yöntemlerinden biridir. Örneğin, buğdayı sırasıyla 7 Ekim, 25 Ekim ve 15 Kasım tarihlerinde ekildiğinde tilki kuyruğunun (Alopecurus myosuroides) m2’deki sayıları sırasıyla yaklaşık olarak 37, 20 ve 12 olmuştur.

Ülkemizde yapılan bir başka çalışmada ise yağışlardan önce, yağışlar başladığında ve yağışlardan sonra tarla tava geldiğinde buğday ekimi yapılmış ve 1985 yılının ilk baharında ekim zamanına göre sırasıyla m2’de 112, 45 ve 12.5 adet, 1986 yılında ise 147.5, 66.7 ve 17.5 adet kokarot yoğunluğu belirlenmiştir. Çalışmada her iki yılın sonuçlarına bakıldığında yağışlardan önce ve yağışlar esnasında ekim yapılan buğdaydaki kokarot yoğunluğuna oranla, yağışlardan sonra ekim yapılan buğdaydaki kokarot yoğunluğu çok büyük miktarda düşmüştür.

Canavar otlarından dolayı kültür bitkilerinde verim kaybı bulaşmanın şiddeti ve zamanına bağlı olmak üzere % 100’lere kadar ulaşmaktadır. Canavar otlarının mücadelesinde de ekim zamanı oldukça önemlidir. Geç ekimle canavar otu sürgün sayısı % 90’lara varan oranda azalmaktadır ancak geç ekime uygun kültür bitkisi seçilmediği takdirde verimde de büyük oranda azalmalar meydana gelecektir bu sebeple geç ekim yapılacaksa erken olgunlaşan çeşitler kullanılmalıdır.

Fiziksel Mücadele:

Fiziksel mücadele ışın ve ses dalgaları kullanımı gibi pratiğe tam olarak aktarılamamış yöntemlerin yanı sıra, solarizasyon, malçlama, sıcaklık uygulamaları gibi yöntemleri içine almaktadır.

Solarizasyon; bu yöntemle toprak sıcaklığı güneş enerjisiyle artırılmakta ve topraktaki pek çok yabancı ot tohumları bu yolla canlılığının yitirmesi sağlanabilmektedir. Özellikle dar alanlar ve seralarda bu yöntemle başarılı bir şekilde yabancı otlar kontrol altına alınabilmektedir. Ülkemizde Akdeniz Bölgesi’nde seralarda yürütülen bir çalışmada solarizasyonla, çoban çantası (Capsella bursa-pastoris (L.) Medik), topalak (Cyperus rotundus L.), canavar otu (Orobanche spp.), Zühre tarağı (Scandix pecten-veneris L.), serçe dili (Stellaria media (L.) Vill., küçük ısırgan (Urtica urens L.) gibi yabancı otların başarılı bir şekilde kontrol edildiği belirlenmiştir.

Malçlama; bu yöntemle toprak yüzeyi canlı yada cansız materyallerle kapatılmakta ve toprağın nem kaybı önlendiği gibi özellikle toprağa ışık geçmesi önlendiğinden bir çok yabancı ot türünü tohumlarının da çimlenmesi engellenmektedir. Bu amaçla siyah naylon, saman gibi örtü materyalleri kullanılabilmektedir. Minnesota’da çilek yetiştiriciliği yapılan bir alanda atık yünlerden malç oluşturulmuş ve bununla da yabancı otların kontrol edilebildiği saptanmıştır.

Isı uygulamaları; pratikte kullanılma şansı düşük olan sıcak su uygulamaları gibi uygulamaların yanısıra, son yıllarda yabancı otlar için özel olarak geliştirilmiş alevleme makinaları maliyetinin yüksek olması nedeniyle özellikle dar alanlarda kullanılmakta ve organik tarımda tercih edilmektedir.

Ayçiçeğindeki yabancı ot kontrolü için Pisa Üniversitesi’nde geliştirilmekte olan alevleme makinasının,  saatte 9 kilometre hızda ve hektara 7-12 kg LPG gelecek şekilde kullanıldığında yabancı otları oldukça başarılı bir şekilde kontrol ettiği bildirilmektedir.

  • Örtücü bitki kullanımı; örtücü bitki olarak kullanılan çavdar (Secale cereale L.) bazı geniş ve dar yapraklı yabancı ot türlerini baskı altında tutmakta, yine aynı amaçla kullanılan tüylü fiğin (Vicia villosa L.) topraktaki kalıntıları da bazı yabancı ot türlerini başarılı bir şekilde baskılamaktadır.Doğal gübrelerin kullanımı; yabancı otlarla mücadelede uygun bazı gübrelerin kullanımı etkili sonuçlar verdiği bilinmektedir. Ancak organik tarımda gübre seçiminde çok daha fazla dikkat etmek gerekmektedir. Örneğin, Danimarka’da, 1996-1998 yılları arasında yürütülen bir çalışmada sıvı gübre olarak tabir edilen ve hayvan (domuz ve inek) dışkı ve idrar karışımından oluşan gübrenin özel enjektörler yardımıyla toprağa uygulanmasıyla yabancı ot yoğunluğunda % 39, yeşil aksamında ise % 60 azalma saptanırken arpanın veriminde % 26 oranında artış tespit edilmiştir.Mekanik Mücadele:Çapalama, tırmıklama ve fırçalama; çapalama ve tırmıklama ile baklada çok etkin bir yabancı ot kontrolü yapılan çalışmalarda saptanmıştır. Benzer şekilde bezelye çıkışından önce ve çıkışından hemen sonra yapılan tırmıklama işleminin etkin yabancı ot kontrolünü sağladığı da bildirilmektedir. Yabancı ot kontrolü için kullanılabilecek bir fırçalama aleti Şekil 1’de verilmiştir. Şekil 1 de de görüldüğü gibi sıra arasında hareket eden fırçalar yabancı otları çekerek yok etmektedir.Resim 1.2 : Organik yabancı ot kontrolünde kullanılabilecek fırçalama aletiSu altında bırakma; Özellikle çeltik tarlalarında toprağın bir süre su altında tutulmasıyla yabancı ot tohumları ve yeni çıkan fideciklerin havasız kalarak ölmesi sağlanır.

    Dayanıklı Kültür Bitkisi Çeşitlerinin Kullanımı

    Bu yöntem özellikle tam parazit bir yabancı ot olan canavar otunun (Orobanche spp.) mücadelesinde kullanılan bir yöntemdir. Dünyada canavar otuna dayanıklı ayçiçeği, bakla ve nohut çeşitlerinin geliştirilmesi ve bunlarının kullanılmasıyla ilgili başarılı çalışmalar bulunmaktadır. Kimyasal Mücadele

    Allelopati; yeşil bitkiler bir çok kimyasal madde üretirler. Bu bileşiklerin bazılarının interspesifik kimyasal reaksiyonlarda rol aldıkları ve böylece bazı türlerin diğer türlerin üreyip çoğalmasını engellemek için fitotoksik yada herbisidial etkiye sahip bileşikler ürettikleri bilinmektedir. İşte bu bitkiler arasındaki kimyasal ilişkiye allelopati, bitkilerin salgıladıkları kimyasallara da allelokimyasallar denmektedir. Allelopatiyle ilgili bir çok çalışma yapılmasına ve yüzlerce bitkinin allelokimyasallara sahip olduğu bilinmesine rağmen bunların yok denecek kadar az miktarı ancak kullanıma verilmiş ve çalışmalar çoğunlukla demostrasyon bazında kalmıştır. Allelopatiyle ilgili yapılan ve uygulamaya aktarılabilen çalışmalardan en güzel örneklerden biri Çukurova’da yapılan ve pamuğun çok önemli bir yabancı otu olan kanyaşın (Sorghum halepense (L.) Pers.) mücadelesinde  antep turpunun (Raphanus sativus L.) kullanılabileceğini ortaya koyan bir çalışmadır. Bu çalışma sonucunda Çukurova‘daki pamuk üreticilerinin bir kısmı, pamuktan önce tarlalarına antep turpu ekerek, bunu daha sonra toprağa karıştırmakta ve böylece tarlalarında kanyaşın çıkışını büyük oranda engellemektedirler.  Biyolojik Mücadele

    Yabancı otların popülasyonunu negatif etkileyen tüm hastalık ve zararlı gibi canlı etmenler yardımı ile bu yabancı otların zararını zarar eşiği altına düşürmek için alınan önlemlerin tümüne Biyolojik Yabancı Ot Savaşı denilmektedir. Bu yöntem çok yaygın olarak kullanılmamakla beraber şimdiye kadar başarılı bir şekilde uygulanmış örnekler bulunmaktadır. Avustralya’da 20 milyon ha alanı saran frenk inciri (Opuntia sp) ile mücadelede, bir Lepidoptera olan Cactoblastis cactorum uygulaması ile  başarı elde edilmiş olup bu çalışma yabancı otlarla biyolojik mücadeleye verilebilecek en eski örneklerden  biridir. Canavar otlarının biyolojik mücadelesinde de bir çok alanda Phtomyza orobanchia Kalt kullanılmaktadır.

     

    1.7. Hastalık ve Zararlılar

    Organik tarım sisteminde ve/veya geleneksel üretim yönteminde bitki koruma ilaçlama ile yapılmaktadır. Ancak, organik tarım yönteminde, kimyasalsentetik-insektisit, fungusit ve herbisit kullanımından vazgeçip yerine dayanıklı, sağlıklı tohum ve bitki çeşitlerinin seçimi, ekolojiye uygun tarım yapılması, bitkinin ve toprağın verimliliğini ve direncini arttırıcı doğal bitki ekstraktlarından elde edilen ürünler gibi teknikler kullanılmaktadır.

    Organik Tarımda Hastalık Kontrolü:

    Hastalıklar, bitkilerde verim ve kaliteyi etkileyen en önemli unsurların başında gelmektedir. Bitkilerin normal fizyolojik fonksiyonlarını etkileyen bakteri, fungus, virus ve mikoplazma benzeri patojenler bitkilerin hastalanmasına neden olur. Patojenlerin dışında aşırı yüksek ya da düşük sıcaklık, besin elementi noksanlığı gibi cansız faktörler de bitkilerin hastalanmasına ve değişik simptomların ortaya çıkmasına neden olabilmektedir. Burada sadece patojenlerin yol açtığı hastalık yöntemi ele alınacaktır.

    Bitki hastalıklarının yönetiminde kullanılan yöntemler patojenin, konukçu bitkinin cinsine, patojen-konukçu ilişkisi ve daha birçok etkene bağlı olarak değişiklik gösterir. Bitkilerde hastalığa yol açan patojenlerden bazıları bitkiye infekte ettikten sonra yeni inokulum (fungus sporu, bakteri hücresi, virüs partikülü) üreterek, üretim sezonu boyunca yayılırlar ve komşu bitkileri infekte etmeyi sürdürür. Örneğin, mısırda pas, soya fasulyesinde mildiyö özellikle birkaç bitkide başlar. Hastalık katlanarak artar, yayılır ve buna bağlı olarak hastalık belirtesi gösteren bitki sayısı hızla artar. Polisiklik patojenlerin tersine, monosiklik patojenler sezon boyunca bitkiden bitkiye yayılış göstermezler.

    Monosiklik patojen tek bir bitkiyi infekte eder, bitki üzerinde kışı geçireceği ve izleyen sezonda hastalığı başlatacak inokulumu oluşturur. Rhizoctonia kök ve kökboğazı çürüklüğü ya da Verticillium solgunluğu gibi hastalıklar monosikliktir. Monosiklik patojenlerin oluşturmuş oldukları hastalıklarda hızlı bir artış gözlenmese de çevre ve bitkinin fenolojisi hastalık oluşumu için oldukça uygunsa hastalıkta bir sıçrama görülebilir. Hastalık yönetiminde monosiklik patojenlerin oluşturduğu ilk hastalık kaynağının (inokulum) azaltması önemlidir. İnokulumun azaltılması ise, ekim nöbeti, solarizasyon veya dayanıklı çeşit kullanılması ile olanaklı olabilir.

    Geleneksel tarımda hastalık yönetiminde sentetik kimyasallar kullanılabildiği halde, organik tarım sisteminde sentetik kimyasalların kullanılması yasaklanmıştır. Sentetik kimyasalların kullanımının yasak olması organik tarımda hastalık yönetimini zorlaştırmaktadır. Ancak, geleneksel tarımda kimyasalların dışında yararlanılan yasal önlemler (sertifikalı üretim materyali kullanıma, karantina), kültürel önlemler, fiziksel ve biyolojik savaşım gibi birçok yöntem doğrudan veya modifiye edilerek organik tarımda kullanılabilir. Yine, organik tarımda hastalık yönteminde sentetik kimyasalların yerini alabilecek doğal kimyasalların kullanılması olanaklıdır.

    Organik tarımda bitki hastalıkların yönetimini kültür bitkilerinin patojenden korunması, patojen inokulumunun azaltılması ya da yok edilmesi ve patojenin baskı altına alınmasını hedefleyen pasif bitki koruma yöntemleri ve doğrudan patojen üzerinde etkili olan uygulamaların yer aldığı aktif bitki koruma yöntemleri olarak ele alabiliriz.

     Hastalık Yönetiminde Pasif Bitki Koruma Yöntemleri

    Geleneksel hastalık yönetiminde de kullanılan toprağın mikrobiyolojik aktivitesinin teşvik edilmesi, bitki direncinin artırılması, ekim nöbeti, dayanıklı çeşitlerin kullanımı, ekim-dikim sıklığının, derinliliğinin ve şeklinin ayarlanması, ekim ve dikim tarihleri üzerinde oynama, gübrelemede yeşil ve hayvan gübresinin kullanımı, toprak işleme ve sulama gibi kültürel işlemler pasif bitki koruma yöntemlerini oluşturmaktadır.

    Hastalık Etmenlerinden Koruma (Sanitation)

    Sanitasyon bir bitkide, bahçe, tarla veya serada bulunan hastalığa neden olan etmenlerin inokulum miktarının (yoğunluğunun) azaltılması veya ortadan kaldırılması ve hastalıklı bitkilerden sağlıklı bitkilere yayılmasının engellenmesi için yapılan işlemlerdir. Bitki hastalıklarına neden olan bir çok etmen, konukçu kültür bitkisinin bulunmadığı ya da iklim koşullarının gelişimlerini sürdürmek için uygun olmadığı durumlarda, daha önce infekte ettikleri bitkilerin çeşitli organlarda dayanıklı yapılar oluştururlar. Yeniden uygun koşullar oluşturduğunda bu dayanıklı yapılardan gelişerek bitkileri hastalandırırlar.

    Tarla veya bahçe içindeki ve kenarlarındaki yabancı otların yok edilmesi, konukçuluk yaptıkları bir çok bakteriyel ve viral hastalığın kontrolünde önemli bir sanitasyon işlemidir. Kullanılacak tohumların sklerot, dayanıklı fungal yapılar ve pas etmenleri ile bulaşık olmaması ya da bu etmenlerin istilasına uğramamış olmaları temiz üretim alanlarının bu yapıları oluşturan hasatlık etmenleri ile bulaşmasını azaltacaktır. Örneğin, arpa çizgili mozayık virüsü ve bir çok diğer hastalık etmeni tohumla taşınır. Tohumların hastalık etmenlerini taşıyıp taşımadıkları laboratuarlarda yapılacak analizlerle ortaya konabilir. Bu tohum kalitesi ve etkili bir hastalık yönetimi programı için çok önemlidir ve hastalıkların bulaşık olmayan alanlara taşınmasını bu şekilde önlenebilir. Ayrıca, iyi bir ekim nöbeti ile topraktaki inokulum azaltılabilir.

    Sonuç olarak, hasat öncesi hastalıklı bitkilerin yada bitki kısımlarının; hasat sonrası ise geride kalan infekteli meyvelerin, sapların, yaprakların ya da yumruların toprak işlemeyle gömülmesi ve toprakla örtülmeleri, yararlı funguslar ve bakteriler tarafından çürümeleri hızlandırır. Böylece, bitki artıklarının içinde veya üzerinde bulunan hastalık etmenlerinin çoğu yok olur. Hastalıklı bitkilerin sürülerek toprağa gömülmeleri, hastalık etmenlerinin sporlarının rüzgarla yayılmasını da engeller. Bitkilerin hastalıklı kısımlarının, kuruyan dallarının kesilerek uzaklaştırılması inokulumun azalmasına ve sağlıklı bitki kısımlarına ya da bitkilere hastalıkların bulaşmasını engeller. Bazı hastalıklar yaşamlarının belirli dönemlerini yabancı ot veya diğer duyarlı bitkiler üzerinde geçirirler. Tarla çevresinde, içinde bulunan bu tür duyarlı bitkilerin ortadan kaldırılması hastalığın kırılmasını sağlar.

    Ekim Nöbeti

    Duyarlı ve dayanıklı bitkilerle ekim nöbeti, hastalıklarla savaşımda kullanılan en eski uygulamalardan biridir. Dayanıklı konukçu gibi özel bir savaşım yönteminin olmadığı durumlarda birçok hastalığa karşı önemli bir yöntemdir. Sürekli aynı yerde, aynı tür bitkilerin ekilmesi, toprak patojenlerinin artmasına neden olur. Toprakta bulunan patojenlere duyarlı olmayan bitkilerin ekilmesi ise, patojenlerin yoğunluğunun azalarak yıldan yıla artışını engeller. Etkili bir ekim nöbeti yapabilmek için dikkatli iyi bir planlama yapmak gerekir.

    Toprakta sorun oluşturan patojenlere duyarlı bitkiler ve alternatif bitkiler mutlaka ekim nöbeti dışında bırakılmalıdır. Ekim nöbetinin süresi topraktaki yönetilecek olan hastalığa bağlı olarak değişebilir.

    Ekim nöbetinde mısır ve diğer tahılların ardışık olarak kullanılması Fusarium türlerinin yoğunlaşmasına neden olur.

    Tablo 1.2 : Ekim Nöbetinde Kullanılan Bazı Bitki Türleri ve Etkili Oldukları Hastalıklar

    1. Grup Bitki Türü 2. Grup Bitki Türü Etkili Olduğu Hastalık
    Tahıllar Mısır Yaprak leke hastalıkları, Septoria yaprak Leke hastalığı
    Buğday Arpa Buğday bronz leke hastalığı
    Yulaf Buğday yada arpa Yaprak leke hastalığı
    Arpa,buğday Yulaf        ve        geniş

    yapraklı bitkiler

    Kök çürüklüğü etmeni Cochliobolus sativus

    (Helmintosprium sativum)

    Arpa,buğday Pamuk Verticillium    solgunluğu (Verticillum dahliae)
    Tahıllar, mısır, çim, darı Ayçiçeği, fasulye, kolza, mercimek, fiğ, Sclerotinia spp.
    patates
    Yulaf,              bezelye,

    ayçiçeği, yonca

    Ayçiçeği, fasulye, kolza, mercimek, fiğ, patates Karabacak hastalığı (Gaeumannomyces graminis)
    Tahıllar Kolza Karabacak (Leptosphaeria maculans), sclerotinia gövde çörüklüğü
    Tahıllar Bakla Kök çürüklüğü hastalığı

Bazı ürün sistemlerinde, ekim nöbeti yerine tarla sürülür ve bir yıl boyunca ya da yılın belli bir döneminde nadasa bırakılır. Nadas süresince, bitki artıklar ve inokulum mikroorganizmalar tarafından yavaş yavaş parçalanır. Nadas, sıcak yazların yaşandığı bölgelerde toprağın daha çok ısınmasına ve kurumasına yol açar, bu nematodlarda ve diğer patojenlerde dikkate değer bir azalmaya neden olur.

Toprak kökenli hastalıkların yoğunluğu bazen nitrojen kaynağının seviyesi ve mikrobiyal çeşitlilik ile bağlantılı olabilir. Bu hastalıkların kontrolünde uzun ve dengeli bir rotasyon, toprak işlemenin azaltılması, organik toprak iyileştiricilerinin kullanımı ile toprağın organik madde içeriğinin ve verimliliğinin korunması hedeflenmelidir .

Bitki hastalıkları ile ilgili birkaç ekim nöbeti örneği verilecek olursa, pamukta solgunluk hasalığına karşı, pamuktan sonra 3 yıl yonca veya 2 yıl mısır-buğday ekimi yapıldıktan sonra tekrar pamuk uygulamasına geçilmelidir.

Ayçiçeği mildiyösü için buğday-pancar gibi bitkilerle 7 yıllık rotasyon önerilmektedir. Patates uyuzu hastalığının yoğun olduğu topraklarda ise buğday ve arpa gibi bitkilerle ekim nöbeti yapılmalıdır.

 Dayanıklı Çeşit Kullanımı

Hastalıklara dayanıklı çeşit kullanılması hastalık yönteminde en ideal uygulamalarından biridir. Ancak, organik tarımda kullanılacak dayanıklı çeşitlerin ıslah yoluyla elde edilmiş olması gerekir. Yüksek dayanıklılığa sahip çeşitlerin hastalık yönetiminde herhangi bir maliyeti yoktur, yani, üreticilerin veya tüketicilerin sağlığı yönünden hiçbir tehlikesi söz konusu değildir. Ayrıca, dayanıklı çeşit kullanımı bir taraftan hastalık yönetiminde kullanacak diğer yöntemlerin maliyetini azaltırken, diğer taraftan hastalıklarla savaşımda kullanabilecek çevreye toksik etkide kimyasalların kullanımını da ortadan kaldırır. Daha da önemlisi, dayanıklı çeşit kullanılarak diğer yöntemlerle önlenmeyen iletim demeti solgunlukları gibi hastalıkların ve önemli ekonomik kayıplara neden olan tahıl pasları, küllemeler ve kök çürüklüklerine karşı fungusit kullanılmaksızın verim artışı sağlanabilmektedir.

Dayanıklı çeşitler daha çok tahıllarda, pas, rastık, külleme ve iletim demetleri solgunlukları gibi fungal hastalıklara karşı kullanılmalarının yanı sıra nematodların, bakteriyel ve viral hastalıkların yönetiminde de kullanabilmektedirler.

Bilimsel anlamda ilk hastalık karşı dayanıklılık çalışması, 1905’de Biffen tarafından ingiltere’de yayınlanmıştır. Buğdayda sarı pas (Puccinia striiformis) hastalığına karşı bazı buğday çeşitlerinin F2 poulasyunlarda 1:3 oranında dayanıklılık tespit edildiği bildirmiştir.

Dayanıklı çeşitler, pas, rastık ve külleme gibi hastalıklara neden olan funguslar ile virüsler gibi daha çok özelleşmiş patojenlere karşı karşıyla geliştirilebilirken; yanıklık, kanser, kök çürüklüğü ve yaprak lekelerine neden olan patojenlere karşı başarı daha düşüktür. Genetik olarak yönetilen dayanıklılıkta temel sorun, konukçuya özelleşmiş patojenlerin hedef alınması ve bu nedenle ıslah programlarında sürekli yeni hataların geliştirilmek zorunluluğu ile karşılaşmasıdır. Tek bir ana genle idare edilen dayanıklılığa, spesifik ya da nitel dayanıklılık  adı verilir ve patojenin bir ırkına karşı özelleşmiştir. Bu tür dayanıklılık kalıcı değildir ve yeni bir patojen ırkının ortaya çıkması ile ortadan kalkabilir. Nicel dayanıklılık (genel dayanıklılık) ise, birçok genle idare edilir. Bu dayanıklılık daha kalıcı ve dayanıklıdır. Yeni patojen ırkların ortaya çıkmasını engelleyecek stratejiler geliştirilmiştir. Bunlar; genetik monokültürden kaçınmak için tarla içerisinde farklı genetik yapıdaki bitki türlerinin serpiştirilmesi ya da bitkinin bazı bileşenlerinin hastalığa dayanıklılığından emin olmak için farklı genetik kompozisyonu sahip çeşitlerin karışık ekimidir.

Ekim-Dikim Zamanı ve Şekli

Bazı bitkilerin hastalığa duyarlı çeşitleri, patojenlerin inokulumları ve şiddetli infeksiyonlarıyla karşılaşmayacakları zamanda ekilerek, şiddetli ürün kayıplarından kurtarılabilir. Arpa sarı cüceliği gibi hastalıklardan erken ekim yapılarak kaçılabilir. Bitki gelişimi için en uygun fakat patojenin gelişimi ve üremesi için uygun olmayan çevre koşullarının olduğu bir zamanın seçilmesi bitkilerin hastalığa yakalanma tehlikesini azaltır. Buna dayanarak yapılacak ekim zamanın planlanmasında hastalık risk tahmini önemlidir. Erken uyarı ve tahmin sistemleri kullanılarak patojenin yayılma evresinin dışındaki ekim zamanı belirlenebilir. Arpa sarı cüceliğinin vektörü olan afitlerin yoğunlukları yaz başına kadar düşük seviyede seyreder ve arpa geç ekilirse, genç bitkiler populasyonları yoğunlaşmış afitler için bulunmaz bir besin oluştururlar. Külleme hastalığına duyarlı bir bitki olan bezelye erken ekilerek hastalık şiddeti azaltılabilir. Buna karşın, kışlık buğday geç ekilerek çizgi mozayık virüsünün vektörü olan akarların yaşam çemberi kırılabilir. Tarlada bitkilerin ve buna bağlı olarak yaprakların yoğunluğu, infeksiyonun oluşması için geniş yaprak yüzeyine gereksinim duyan hastalıkların şansını artırır. Kışlık buğdayda ekim yoğunluğunu azaltarak karabacak hastalığının şiddeti azaltılabilir. Buna karşı, seyrek ekim yabancı otların tarlada artmasına ve rekabet nedeniyle verimin düşmesine yol açar.

Ekim-dikim  zamanın patojenlerin inokulumlarının yoğunlaştığı tarihe göre ayarlanması ve ekimin bitkinin toprakta en kısa sürede çimlenerek, toprak yüzeyine kolayca çıkabileceği derinliğe ekilmesi patojenden bitkilerin kaçabilmesini sağlar.

Gübreleme

Topraktaki besin maddeleri bitkilerin sağlıklı gelişebilmeleri ve hastalıklardan kendilerini koruyabilmeleri için çok önemlidir. Bitkiler türlerine bağlı olarak azot, fosfor ve potasyum gibi ana besin maddelerinin yanı sıra, çok az miktarda da olsa mikrobesin maddelerine gereksinim duyarlar. Bitkilerin herhangi bir besin maddesi yönünden strese girmeleri, onların patojenler karşısında hastalığa yakalanmaya eğilimli olmalarına yol açar. Bu tür bitkiler yaşlanmanın hızlanması ile birlikte fakültatif patojenler için açık bir hedef oluştururlar. Hastalık yönetiminde bitki belseme konusunda yapılması gereken, doğal besin maddelerinin bitkilerin gereksinimlerine göre dengeli bir şekilde karşılanmasıdır. Azotun diğer besin maddelerine göre gereksinimden fazla verilmesi durumunda, buğday ve arpada külleme ve pas ile  tütün mozayik virüsü örnek olarak verilebilir. Yine, aşırı azotlu gübreleme, yaprak patojenleri ya da viral hastalıkların vektörlerine ideal bir ortam yaratan gür yapraklı dokuların oluşmasına neden olur. Buna karşın topraktaki yetersiz fosfor buğdayların kahverengi kök çürüklüğüne (Pythium spp.) karşı hastalığa yakalanmaya eğilimli olmasına yol açar.

Fosfor ve potasyum uygulamaları bitkilerin hastalıklara karşı dayanıklılığında önemli bir rol oynamaktadır. Fosfor bitki gelişimini hızlandırarak obligat patojenlerin bitkiye bulaşmalarını artırırken; potasyum bitki hücrelerinin daha kalın çeperli ve daha sık olmasına teşvik ederek bitkinin dayanıklılığını artırır. Yüksek potasyum dozlarında buğdayda karapas (Puccinia graminis ) ve külleme (Erysiphe graminis), çeltikte bakteriyel yaprak yanıklığı (Xanthomonas campestris pv. Oryzae) ve daha bir çok bitkide hastalıkların şiddetinin düştüğü bildirilmektedir.

Besin maddelerinin bitki-patojen ilişkisinde önemli bir yeri olmasına karşın, organik tarımda sentetik gübrelerin kullanımı yasaktır. Buna karşın belirli oranlarda uygulanmasına izin verilen hayvan gübresi, toprağın düzenlenmesi ve bitki verimliliğinin artışı yanında, toprak patojenleriyle yarış halinde bulunan yada onları yok eden toprak mikroorganizmalarının popülasyonlarının artmasını teşvik eder. Gübrenin parçalanması sırasında serbest kalan besin maddeleri bazı patojenlerin aktivitelerini de teşvik edebilir. Fakat, patojenler konukçulara saldırmadan ölürler. Bu olumlu süreç, baklagillerin, kolza ve tahılların köklerine saldıran birçok patojen için geçerlidir. Bazı tahıllar (arpa ve çavdar), bezelye, yonca ve mercimek gibi yer örtücü bitkilerden oluşan yeşil gübrelerin toprağa karıştırılması, kök çürüklüğü patojenlerinin ve diğer hastalıkların azaltılmasında yada savaşımında etkili bir şekilde kullanılmaktadır. Baklagiller, özellikle parçalandıktan sonra fiğ, hastalık oluşturan organizmaların baskı altına alınmasında çok etkilidir. Yeşil gübredeki bitki artıkları, bitki patojenlerine antagonist etkideki toprak mikroorganizmalarının gelişimini teşvik eder.

Hayvan gübresi veya yeşil gübre kullanılarak topraktaki besin maddeleri arasında bir denge oluşturmak olanaklıdır. Gübredeki besin maddeleri miktarı ve organik madde miktarı, uygulamandan önceki depolama yöntemine ve hatta uygulama şekline bağlıdır. Gübrelerin düzenli bir şekilde uygulanmasında; azot, fosfor, kükürt ve bazı durumlarda toprakta bulunan mikro besin maddelerin düzeylerinin değerlendirilmesine özen gösterilmelidir. Bu amaçla düzenli olarak toprak analizi yaptırılmalıdır. İyi bir bitki gelişimi için gerekli olan azot, fosfor ve potasyum inorganik gübreler yerine organik maddelerden sağlanabilir. Bakteri ve funguslar, organik maddeleri bitkilerin gereksinimi olan besin maddelerine dönüştürürler. Besin maddelerinin doğal kaynağı olarak, pamuk tohumu unu, balık unu, kaya fosforu, potasyum tuzları, doğal kaynaklı kalsiyum karbonat, odun külü, boynuz unu, yün, çay, kuru kan gibi maddeler kullanılabilir.

Toprak İşleme

Toprakta kalan bitki artıklarının parçalanması, toprağın havalanması, toprağın yeni ekime hazırlanması, toprak kaymağının kırılması, boğaz doldurma ve yabancı otlarla savaşım gibi çeşitli amaçlarla toprak işlemesi yapılır. Hasat sonrası, sonbaharda yapılan toprak işlemesi bazı toprak kökenli patojenlerin neden olduğu hastalıkların yönetimi amacına da uygundur. Ancak, bu amaçla yapılacak toprak işleminin hastalık yönetimine uygun olup olmadığının önceden değerlendirilmesi gerekir. Toprak işlemeyle hasat sonrası bitki artıkları üzerinde bulunan patojenlerin oluşturacağı hastalıklarda bir azalma olacaktır ancak toprak işlemenin, toprağın fiziksel yapısı, toprak nemi gibi diğer faktörlere olan etkisinin önceden bilinmesi gerekir. Toprak işlemeyle, bitkilerin üzerinde bulunan birçok patojen toprağa gömülerek inokulum potansiyeli azaltılabilir. Bitki artıklarıyla toprağa gömülen patojenler, besin kaynakları için toprakta bulunan antagonist mikroorganizmalarla yarışırlar. Bitki artıklarının hızlı bir şekilde dekompoze olması sonucu ortamda besin maddesi kıtlığı ortaya çıkar. Bu olay patojenlerin populasyonun azalmasına neden olur. Patojenler aynı zamanda toprakta karşı karşıya geldikleri antagonist mikroorganizmaların doğrudan saldırısına uğrarlar ya da onların toksinlernden etkilenirler. Sonbaharda yapılacak toprak işlemesi, ilkbaharda yapılacak toprak işlemesine göre hastalıkların yönetiminde daha etkilidir. Çünkü, bitki artıkları sonbahardaki toprak işlemesiyle toprakta daha uzun süre kalırlar. Kalıntılarının tamamen gömülmesi patojenlerin yaşamlarını kısaltır. Buna karşın, bitki artıklarının parçalanarak, kıyılarak ve benzeri şekilde toprağa kısmen de olsa gömülmesi de yararlıdır.

Tek yıllık bitkilerde kök ve kök boğazı hastalıklarının yönetiminde toprak işleme oldukça etkili olabilir. Özellikle toprağın sırta ekime uygun karık şeklinde ya da yüksek yastılar halinde işlenmesi toprağın ısınmasını, hızlı bir şekilde kurumasını ve aynı zamanda bitki artıklarının toprakla örtülü kalmasına yardımcı olur. Böylece, kök ve kök boğazı hastalıklarına neden olan patojenlere karşı etkili bir yöntem uygulanmış olur. Ancak, bu yöntem uygulanırken bitkilerin su stresi çekmemeleri önemlidir. Su setresi hastalığı artırıcı bir etki yapabilir. Mısırda kök hastalıklarının bazıları (Gibberellla, Diplodia) toprak işlemeyle kontrol edilebilir.

Sulama ve yağmurlardan sonra toprak yüzeyinde oluşacak kaymak tabakası topraktan fide çıkışını geciktirir yada engeller. Toprak altında uzun süre kalan fide ya çürür ya da toprak patojenlerinin saldırısına uğrar ve kurur. Bu nedenle yüzeysel toprak işlemeyle kaymak tabakasının kırılması gerekir.

Hastalık yönetiminde en önemli etkenlerden birisi de sulamadır. Üreticiler sulama yöntemi (yağmurlama, mini-spring, toprak altı sulama, damla sulama, salma sulama ve tava sulama yöntemi), zamanlama ve süresi ne olursa olsun bitkilerin gereksinimine yetecek kadar suyu sağlamak zorundadırlar. Ancak, gereğinden fazla ya da çok sık sulama, hastalığa neden olan mikroorganizmaların yoğunluğunu artmasına, kök sistemlerinin yüzeysel gelişimine ve yabancı otların yayılmasına yol açar.

Aşırı toprak sulaması toprak kökenli patojenleri teşvik ederken, yağmurlama sulama yöntemi çoğu yaprak patojeninin yaşamasını, bitkiden bitkiye yayılmasını ve hastalık gelişimini teşvik eder. Bitkilerin toprak üstü kısımlarında hastalığa neden olan etmenler bulaşırlar ve burada üreyerek bitkiye zarar veririler. Özellikle bitki yüzeyindeki ıslaklık hastalığın gelişmesini teşvik eder. Örneğin, mildiyö etmenlerinin sporlarının yaprak yüzeyinde gözeneklere bulaşıp, ürememeleri için yaprak yüzeyi ıslak olmamalıdır. Bitkilerde külleme hastalığına neden olan etmenlerin içinde geçerlidir. Aşırı toprak sulama oransal nemi artırırken, yağmurlama sulama yöntemi bitki yüzeylerinin ıslanmasında ve bu ıslaklığın kalıcılığında etkilidir. Yaprak lekesi hastalıklarının sorun olduğu yerlerde, üreticilerin mutlaka yağmurlama sulama yönetimini kısıtlamaları ya da tamamen ortadan kaldırmaları yerine damlama sulama sistemine geçmeleri gerekir.

Fungal hastalıkların yanı sıra bakteriyel hastalıkların ortaya çıkışında da yağmurlama yöntemi ile yapılacak sulama son derece etkilidir.

Hastalık yönteminde sulamayla ilgili şu önerilerde bulunulabilir:

  • Sulamanın kesik kesik ve gerektiği kadar yapılması, bitki köklerinin daha derine inmesine ve bitkilerin toprağın 20-25 cm’lik derinliğinde yoğun olarak bulunan patojenlerden kaçmasını sağlar. Ayrıca, bu tür bir sulamayla yabancı ot gelişimini azaltılırken, kısıtlı olan suyunda ekonomik kullanılmasına yardımcı olur.
  • Damla sulama yöntemi tercih edilmelidir. Eğer yağmurlama sulama yapılacaksa, yaprak ıslaklık süresinin uzun olmayacağı bir zamanda yapılmalıdır. Oransal nemin yüksek ve hava sıcaklığının düşük olduğu saatlerde yapılacak sulamalar bitkilerin yapraklarının uzun süre ıslak kalmasına neden olacaktır.
  • Bitkileri hastalıklara duyarlı hale getirecek su kıtlığından ve aşırı sulamadan kaçınmalıdır.
  • Tarlada toprak drenajı ve havalanma iyi olmalıdır. Olanaklı ise, drenaj amacıyla bitkilerin dikileceği alan yükseltilmelidir.
  • Suyun toprakta göllenmesi, sıçraması ve hastalıklı bölgelerden sağlıklı alanlara patojenle bulaşık suların akması engellemelidir.
  • Bitkiler ıslakken kültürel işlemler ve hasat yapılmamalıdır.
  • Toprak kökenli patojenlere karşı kış aylarında toprak su altında veya yaz aylarında kültür bitkisinin olmadığı bir dönemde kurak bırakılabilir.

Birlikte Ekim

Birlikte ekim, sıra düzenlemesi olmadan birden fazla bitkinin aynı anda ekimi (karışık ekim), aynı alanda ve aynı anda birden fazla bitkinin farklı sıralara ekilmesi (iç iç ekim) ve aynı arazide bir bitkinin hasadından önce sıralar arasına ikinci bir bitkinin ekilmesi ya da dikilmesi (geç ekim) gibi üç farklı şekilde gerçekleştirilmektedir.

Dünyada en çok kullanılan monokültür bitki yetiştiriciliği sonucunda ortaya çıkan homojen ürün genotiplerinin artışı, aşırı gübre ve pestisit kullanımını birlikte getirmektedir Monokültür bitkilerinin ekimi, dikimi, hasadı ve pazarlanma kolaylığına karşın, diğerlerinden izole olmuş çeşitlerin içerdiği bireyler genetik olarak hemen hemen aynıdır. Mono-kültür alanlarda genetik olarak aynı bitkilerin yetiştirilmesi, tek bir patojenin, tek bir patojenin tarla ya da bahçedeki tüm bitkilere zarar verebileceği anlamına gelmektedir. Karışık çeşit ekimi, patojenin duyarlı bitkilere yayılmasında dayanıklı bitkilerin bir set oluşturmasını sağlamaktadır. Çin’de birçok bitki çeşidinde hastalıkların yönetiminde karışık ekim başarıyla uygulanabilmektedir. Örneğin, çeltik yanıklığı (Pyricularia oryzae), kocadarıda antraknoz (Collethotrichum sublineolum) ve yaprak yanıklığı (Phytophthora infestans) hastalıklarına karşı farklı çeşitlerle karışık ekim yapılmaktadır. Duyarlı çeşitlerin arasına hastalıklara karşı set oluşturmak amacıyla dayanıklı çeşitlerin ekilmesi, duyarlı çeşitlerin daha az patojenlerle karşılaşmasını sağlar. Çeltik yanıklığı bitkiden bitkiye sporlarıyla taşınır. Bu sporların sağlıklı bitkilere ulaşması dayanıklı çeşit ekimi yapılarak önlenebilmektedir.

Karışık ekim aynı sıralara, komşu sıralara yada blok halinde dayanıklı ve çeşitler ya da aynı patojenlerden etkilenmeye farklı türlerden ya da familyalardan bitkilerin ekilmesi-dikilmesi ile hastalık yönetiminde başarılı olunabilir. Özellikle verimi yüksek fakat bazı hastalıklara duyarlı modern çeşitle, verimi düşük olmasına karşın hastalığa dayanıklı geleneksel çeşitlerle veya hatlarla karışık ekilebilir. Ayrıca, yüksek bitkilerle alçak boylu bitkiler ya da yer örtücü bitkiler kombine edilebilir.

Organik Tarımda Mantarların ve Zararlıların Neden Olduğu Hastalıkları Önlemek İçin Bazı Yöntemler Aşağıda Verilmiştir

Organik tohumlar toprak patojenlerine ve fungal etmenlere karşı organik tarımda izin verilen bakırlı ilaçlar’ la  ilaçlanır.

1) Bordo Bulamacı; Mantari hastalıklar varsa; iki  kısım kireç ve bir kısım göztaşının karışımıdır. Karışım hazırlanırken önce iki kısım kireç su içinde eritilir ve bu eriyiğin içine bir kısım göztaşı katılarak karışım tam bir çözelti oluncaya kadar kadar iyice karıştırılır. Karışımın rengi gök mavisi oluncaya kadar karıştırma devam etmelidir. Hazırlanan karışım istenilen doza göre su ile karıştırılarak kullanılır. Sulandırma suyunun kireçsiz olması önemlidir. Şayet kireçli bir su kullanılması zorunlu ise iki kısım kireç yerine 1,8 kısım kireç kullanılması tavsiye edilir.

Aşağıdaki çizelgeye göre üretici istediği miktarda Bordo Bulamacını hazırlar ve bu bulamacı kullanım amacına göre istediği kadar sulandırarak kullanır. Hazırlanan bulamacı madeni kaplarda bekletilmemelidir.

Tohumda; tohum % 0.75’lik bordo bulamacı solusyonuna batırılarak ekilir ve ilk sulamada süzgeçle kova ile % 1’lık bordo bulamacı su verilir.

Tablo 1.3 : Bordo Bulamacı Hazırlama Tablosu

MADDE DOZLAR
%3 %2 %1 % 0.75
Göztaşı(kg) 1 1 1 1
Kireç (kg) 2 2 2 2
Su (Litre) 97 147 297 397

Organik Buğday tarımında tohumlar ekimden önce GÖZTAŞI (BAKIR SÜLFAT) VE KÜKÜRT ile ilaçlanır. Göztaşı ile ilaçlama BANDIRMA ve NEMLENDİRME yöntemleri ile yapılır. BANDIRMA YÖNTEMİNDE;  50 kg. buğday tohumu % 1’ lik göztaşı’ lı eriyik içine bandırılır. Tohum iyice ıslandıktan sonra ilaçlı sudan çıkarılır, kurutulmak üzere yere serilir. NEMLENDİRME YÖNTEMİNDE; 200 kg. buğday tohumu çimento kaplı düz bir yere  dökülür. 30 kg. suda eritilmiş 3 kg. göztaşılı su süzgeçli sulama tenekesi ile yavaş yavaş  tohum yığınının üstüne atılarak sulanır. Tohumlar devamlı olarak aktarılır, bu aktarma tohumlar iyice nemleninceye kadar tekrarlanır. İlaçlama bitince kuruması için serilir.

  • Arap Sabunu; Hazırlanan köpüklü su yaprak bitleri, karınca, trips gibi yaprak ve gövde parazitlerine karşı kullanılır

Yapılışı: Piyasada satılan potasyum sıvı sabunu (arap sabunu olarak bilinir) kilo ile alınır. 100 litre sı içinde 0.4 Kg arap sabunu eritilir ve bu hali ile kullanılır. Önce arap sabunu 4 misli sıcak su içinde eritilir sonra üzerine yeteri kadar su ilave edilir. Karıştırma yavaş yapılmalıdır. Ağaç, fide, bitki zararlının yoğun olduğu yer tamamen yıkanarak temizlenir.

  • Tütün Suyu; Bahçede, tarlada emici ve kemirici böceklere karşı mücadele amacı ile kullanılır.

Yapılısı:Filtreli sigara izmaritleri bir teneke, cam veya plastik kutu içinde toplanır, toplanan izmaritler kutunun 1/4’ıne ulaşınca kutu temiz su ile tamamen doldurulur ve 24 saat bu kansım bekletilir. 24 saat sonra temiz bir tülbent ile süzülerek ağzı kapalı bir kaba doldurulur. Bu hazır sarımtırak renkli su saklanılır ve 1’e 2 dozunda sulandırılarak kullanılır. Ağaç ve fidelerin üzerine püskürtülür. Bitkinin her yerine bulaşması şart değildir. Yaprakların alt yüzeylerinin ilaçlanması yeterlidir.

  • Sarımsak Suyu; Mantarlara karsı ve testereli arı, koşnil, kırmızı örümcek ve iç kurtlara karsı bitki ve meyveleri korur haşereyi uzaklaştırır.

Yapılışı: Beş baş kuru sarımsak alınır ve dişleri ayrılarak tahta havan içinde tahta tokmakla ezilerek suyu çıkarılır ve bir cam şişe içine konulur. Bu ezilmiş sarımsağın üzerine 2 litre su ilave edilerek şişe kapağı sıkıca kapatılır. Sebze ve bağda yaprak çıktığında ilk uygulama olarak şişe içindeki sarımsaklı su 1’e 10 oranında sulandırılarak bitkiler bu solusyona ıslatılır. Birinci uygulamadan 15 gün sonra aynı uygulama tekrarlanır. Çiçeklenmeden sonra benzer uygulama mevsimin gidişine göre tekrarlanır.

  • Sütleğen otu suyu ( Yılan Otu, Balık Otu); Toprak altı kurtları, nematodlar, danaburnu vb. toprak haşereler ve kemirici böceklere karşı kullanılır.

Hazırlanması:Baharda çiçek açım dönemi öncesi eldivenle toplanan yaprak ve dallar, bir telis çuvalı içine konulur. Çuval bir su kabının içinde tokaçlanır ve süt rengi suyu çıkartılır. Kabın içi su ile doldurulur ve ertesi gün, telis sıkılarak kaptan alınır. Süt rengi su ağzı kapalı bir kabın içine konulur ve 1’e 5 (beş kat) sulandırılarak, toprak altı kurtları için bol su ile toprağa verilir, kemirici böcekler için bitki bu preparat ile yıkanır.

  • Çiğ Süt; Çiğ süt örtü altı yetiştiriciliğinde koruma amaçlı uygulamaların başında zararlıyı uzaklaştıran preparatlar gelmektedir. Bozuk (Çiğ süt kokusu özellikle beyazsinek, kırmızı örümcek ve yaprak bitlerini uzaklaştıran etken bir aromadır. Bire bir sulandırılan (çiğ süt pülverizatörle sera içindeki yapraklara püskürtülür. 1000 metre kare kapalı alan için 5 litre süt 5 litre su ile karıştırılarak kullanılır. uygulamanın 15 gün ara ile tekrarlanması iyidir.

Sulama

Organik tarla tarımında, sanayi ve şehir atık suları ile drenaj sisteminden elde edilen drenaj suları kullanılamaz, gerekli hallerde suyun uygunluğuna yetkilendirilmiş kuruluş tarafından yapılacak kontrollerde karar verilir. Sulama suyu çevre kirliliğine yol açmamalıdır. Sulama, toprak yapısında bozulmaya ve erozyona yol açmamalıdır.

Organik tarla tarımında başlıca  sulama kuralları aşağıda belirtilmiştir:

  • Organik tarla tarımında SALMA SULAMA TEKNİKLERİ kullanılmaz. Kontrol ve Sertifikasyon kuruluşu tarafından, toprağın SULU ARAZİ TASNİF VE GEÇİRGENLİK HIZI DEĞERİNİN TESPİTİNİN  yaptırılması sağlanır.
  • Yetiştirilecek tarla bitkisinin gelişme durumu, toprak tipi ve kök derinliği ile ekolojik koşullara göre vejetasyon süresince TÜKETECEĞİ SU miktarına göre SU PLANI hazırlanır.
  • Tarlaya SU ÖLÇÜM CİHAZI yerleştirilir, plana göre sulama suyu ölçülerek kullanılır.Suyun basınçlı veya basınçsız KAPALI SULAMA TEKNİKLERİ İLE BİTKİNİN KÖK BÖLGESİNE VERİLMESİ esastır.
  • Karık usulü sulamaya zorunlu hallerde Kontrol ve Sertifikasyon Kuruluşunun

denetiminde izin verilir.

  • Drenajı bozuk, geçirgenlik hızı düşük ,ağır killi ve tınlı topraklarda DRENAJ SİSTEMİ KURULMALIDIR.Drenaj sisteminden elde edilen drenaj suyu ile sulama yapılamaz.
  • Mera ve otlak sulamalarında YAĞMURLAMA yöntemi uygulanır

ORGANİK MISIR tarlalarında sulama ,bitki boyunun 80-100cm. ulaşıncaya kadar ki  dönem içinde YAĞMURLAMA şeklinde yapılabilir.Ancak bu dönemden sonra yağmurlama sulamanın olumsuz etkileri bulunmaktadır.Özellikle bitkinin tozlaşma devresinde tozlaşmayı olumsuz olarak etkilemektedir.Ayrıca zararlılarla mücadelede yararlanılan doğal düşmanların (Faydalı böceklerin) yağmurlama sulamadan etkilenmemesi hususunda dikkatli olunmalıdır. § ORGANİK MISIR yetiştiriciliğinde sulama suyunun DAMLA SULAMA şeklinde verilmesi tercih edilmelidir.

  • ORGANİK PATATES yetiştiriciliğinde de sulama suyunun YAĞMURLAMA ve  DAMLA  SULAMA  şeklinde verilmesi esastır.
  • ORGANİK BUĞDAY, hava koşullarının normal gittiği yıllarda genellikle sulanmaz. Ekim döneminin ve sapa kalkma ve başaklanma zamanının kurak geçtiği yıllarda ve sulama olanağı bulunan yerlerde, sulama gerekli  ve yararlı olabilir. Ekim zamanında toprakta uygun tav yoksa çimlenme suyu verilir. İlkbahar kurak giderse, sapa kalkma zamanı ve döllenmeden sonra yapılacak sulamalar, yatmaya dayanıklı çeşitlerde verimi artırır.Sulamada genellikle YAĞMURLAMA  şeklinde yapılır.

1.9. İzolasyon Halihazır mevcut yönetmeliklerde kesin olarak belirtilen izolasyon mesafeleri bulunmamaktadır. Kendine döllenen bitkilerde izolasyon mesafesi az olmakla beraber yabancı döllenenlerde  bitkisine göre değişmekle beraber 200400 metrenin üzerinde olmalıdır. Organik Buğday tarımında tarlalar arasında rüzgarın yönü ve şiddeti dikkati alınarak 3-7 metre mesafe bırakılır. Genel olarak organik üretim yapılan tarlanın etrafına sınır olacak şekilde fazladan 1020 sıra ekim yapılır ve bu sıralara ait ürünler hasat edildikten sonra organik olmayan ürün olarak dikkate alınır.  Tarla kenarlarının temizliği;

Tarlaların kenarında yerleşmiş bir çok yabancı ot türü vardır. Bunlar tohumlarını tarlaya yakın toprağa dökerler.Toprak işleme sırasında da yavaş yavaş tarlaya girmeye başlarlar. Bu yüzden, tarla kenarı sürekli otsuz  tutulmalı, çimlenen yabancı otlar tohum oluşturmadan yok edilmelidir.

Organik Tarla bitkilerinin yetiştirildiği tarlaların yakın çevresinde ilaçlama uygulanıyorsa, rüzgarın etkisi göz önüne alınarak güvenli bir izolasyon mesafesi bırakılır. Özellikle uçakla yapılan ilaçlamalarda daha da dikkatli olunması gerekmektedir

  • Organik ürünlerin hasadında kullanılan teknik araç ve gereçlerin ekolojik tahribat ve kirlilik oluşturmaması gerekir.
  • Elle toplama materyalleri ürünün organikliğini bozmayacak yapıda olmalıdır. Toplama materyalleri hijyenik olmalıdır.
  • Üreticilerin organik tarla ürünleri hasadından önce herhangi bir çeşit karışımına neden olmaması için hasat makineleri gerekmekte ve tarlada başka bir ürünle karışıklık olmamalıdır.
  • Hasat öncesi YEŞİL YABANCI OTLARIN UZAKLAŞTIRILMASI ve taneye toprak karıştırılmaması önem arz etmektedir.Bunun yanı sıra tohumda çatlamayı ve pörsümeyi önlemek için tanenin hasat nemi bitkisinin cinsine göre değişmekle beraber ortalama % 13-14  olması önerilir.  Organik Buğday’da hasat danede su % 11-12 dolaylarında iken yapılır. Daha erken hasada girilirse, saplar nemli ve yumuşak olduğundan, batör  ve kontrabatörü sarar, danelerin kavuzlardan ayrılması da güçleşir. Ayrıca, nemi fazla olan danelerin kızışması  olasılığı vardır.  Kurak bölgelerde 3-4 günlük bir gecikme  ise, özellikle ekmeklik buğday çeşitlerinde, önemli oranda  dane dökümüne yol açar. Türkiye’de buğday hasadı genellikle güneyde önce Çukurova’dan  Haziran ayının ilk günlerinde başlamakta,Temmuz  ayında  Trakya  ve İç Anadolu Bölgelerinde  yoğunlaşmakta, Ağustos ayında Doğu Anadolu Bölgesinde sona ermektedir. Hasadın erken yapılması, danelerin buruşuk ve solgun olmasına neden olmaktadır. Çünkü başakların ve danelerin iyice kurumadan erken hasat edilmesi durumunda tam olgunlaşmamış danelerde kalite düşmekte, başaktan ve başakçık kavuzundan daneler zor ayrılmakta, yüksek nem nedeniyle ürünü kurutmak gerekmektedir. Buğday hasadında 2-3 günlük gecikme,  verimde  % 2-3  azalmaya neden olmaktadır.

1.11. Depolama

Depolama süresince ürünün rutubeti, depo sıcaklığı ve ortamdaki nispi nem kontrol edilebilmeli ve mümkünse otomatik kontrollü ortamlar tercih edilmelidir. Örneğin organik mısır tohumlukları depolama öncesi iyice kurutularak tane rutubeti % 12’ ye düşürülür. Depo sıcaklığı 0-20 °C arasında ,nispi nemin %50’ nin altında olan depolarda korunur.Organik mısır taneleri uygun koşullarda depolanması şartıyla en fazla iki yıl içinde tüketilmelidir.

Gıda sanayiinde kullanılacak tane mısırlar 60 °c’ ın üzerinde kurutulmamalıdır (Yem sanayiinde daha yüksek sıcaklıklar olabilir).

PATATES yumrusunun % 80’i sudan ibarettir.  Patates yumrularının, mantari ve bakteriyel hastalıkların  etkisi ile çürümelerini önlemek ve yumrudaki su kaybını  en az’a indirebilmek için depo rutubetinin % 80-85, depo sıcaklığının 5-8 °C olması gerekmektedir.

Yağlı tohumlar’ın bozulmadan depolanabilecekleri en yüksek nem değeri kritik nem  değeri olarak bilinmekte olup,bu değer 25 °c sıcaklıkta ,%75 nispi nem içerikli hava ile denge halindeki nem değeridir. Ayçiçeğinin kritik nem değeri kabuksuz %7-8.5, kabuklu 9.9-10.8, Soyanın % 14-14.6, Çiğit’in %10-11,

Kolzanın %12 dir. Genel olarak depo sıcaklığının 15 °C’ ı geçmemesi, sıcak yaz aylarında bu sınırdan 5-6 °C daha düşük tutulması önerilmektedir. Genel olarak;

  • Depolanacak ürünler olgun , hasarsız-sağlıklı ve kuru olmalıdır.
  • Depolar temiz olmalı ve ürünlere bulaşma ihtimali olan maddeler bulunmamalıdır.
  • Organik ürünler ve geleneksel ürünler birlikte depolanmamalıdır.
  • Depolarda ve depolama sırasında ürünler üzerinde organik tarımda kullanımına izin verilenler dışında herhangi bir kimyasal madde kullanılmamalıdır.
  • Organik ürünlerin satışı ve pazarlaması Yaş sebze ve meyve ticaretinin düzenlenmesi ve toptancı halleri hakkındaki kararname hükümlerine tabi değildir.

Ürünlerimiz

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir